ölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2020 Cumartesi

Meğer Ne Çok Korkuyormuşuz Ölümden...

İnsanların uzun yaşamak istemesini anlamak zor değil. Ancak asıl önemli olan kaliteli yaşamak olmalı. Uzun ama kalitesiz bir hayat yaşamak yerine kısa ancak kaliteli bir hayat daha tercih edilir olmalı kanaatindeyim. Önemli olan bu dünyada ne kadar çok kaldığınız mı yoksa yaşadığınız hayattan ne kadar keyif aldığınız mı? İşte bu nokta biraz çetrefilli.

Uzun bir süredir gündemi meşgul eden, insanları paniğe sevk eden Corona virüsü ölüm gerçeğini bir kez daha insanlara hatırlattı. Öyle ki tüm dünyada insanlar hastalanıp ölme korkusu ile pek çoğu saçma sapan ve faydasız şeyler yapıyor. Oysa istatistiklere bakıldığında Corona virüsü pek çok diğer hastalıktan daha ölümcül değil. Ancak bir şekilde ölüm hastalık ve ölüm korkusu medya aracılığı ile insanlara pompalandı ve bir panik ortamı oluştu. Bu öyle bir hal aldı ki tüm dünya ekonomisini uzun sürecek bir resesyona sürükleyecek gibi görünüyor. Öyle ki 1929-1930'lu yıllarda ABD'de görülen büyük buhranın bir benzerini küresel düzeyde yaşayabiliriz. Tek nedeni ise ölüm korkusu.

Öncelikle söz konusu virüs ciddiye alınması gereken bir risk. Özellikle yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler için son derecede tehlikeli. Ancak genel olarak ölüm oranı olarak %3'ler seviyesi veriliyor. Bu oran küçümsenmeyecek bir oran. Eğer ülkemizde herkesin enfekte olduğunu düşünürsek ve ülke nüfusunun 83 milyon olduğunu kabul edersek yaklaşık 2,5 milyon kişinin hastalık nedeniyle yaşamını kaybedeceği istatistiki verilerden çıkarılabilir. Kimse böyle bir tablonun oluşmasını elbette istemez.

Ancak olaya farklı pencerelerden bakmak da mümkün. Ciddi bir hastalığınız olduğunu ve doktorların size ameliyat seçeneği sunduğunu düşünün. Ve bu ameliyat başarılı geçse dahi iyileşme olasılığınızın %3 olduğunu söylediklerini kabul edin. Kim böyle düşük bir olasılığa umut bağlayıp ameliyat masasına yatar. Ancak hastalığı ölümcül olan ve başka alternatifi kalmayanlar değil mi. İyileşme olasılığımızı dikkate alıp ameliyat olmayacağımız seviyede bir ölüm olasılığı ise hayatımızı durdurabiliyor lakin.

Ayrıca obezite, sigara tüketimine bağlı hastalıklar, kalp krizi, kanser gibi pek çok hastalık her gün Corona virüsünden çok daha fazla sayıda insanın yaşamını kaybetmesine neden oluyor. Bununla birlikte insanlar sağlıksız beslenmeye, sigara içmeye (ben dahil), spor yapmamaya devam ediyor. Aşırı kilo, sigara, bol şekerli asitli içecekler, egzersiz içermeyen monoton yaşam tarzı ve stres sağlığımızı Corona virüsünden daha mı az tehdit ediyor? İnsanların ölüm nedenlerine bakıldığında durum hiç de öyle görünmüyor.

Bu Corona virüsünü dikkate almayın demek değil. Sağlıklı beslenin, hijyen kurallarına riayet edin, egzersiz yapın, bağışıklık sisteminizi güçlendirin ve stresten uzak durun. Böylece eğer hastalığa yakalansanız dahi iyileşen %97'nin içinde olma olasılığınız kuvvetle muhtemel olacaktır. Yani eğer yaşınız çok ileri değilse ve bağışıklık sisteminiz yeterince güçlüyse yaşamınızı zehir etmenin anlamı var mı?

14 Ocak 2013 Pazartesi

Birgün Bitecek Bu Ömür!

Ey sen! Her nereden bulduysan, nasıl internet denilen o çöplükte bu yazıya ulaştıysan, okuyama başlayan! Bu yazı rahatsız edebilir seni. Bu yazı hedeflerini değiştirebilir, amaçlarını anlamsızlaştırabilir senin. Dikkatli oku o yüzden. Çok gerekli değilse kaale almayabilirsin de. Bir deli zırvalamış diyebilirsin. Bir deli, bir çatlak...

Ömür dediğin nedir ki? Doğumdan ölüme iki tarih arasındaki süre. Öyle, bu bir hakikat. Ömür budur. Ama çoğu ömrü yaşanılan süre sanır. Oysa yaşanılan süre, yaşanılan süredir. Oysa insan ömründe yaşanılmayan o kadar çok süre vardır ki? Bak, ben şu anda yaşamıyorum mesela. Şu anda sen okuyasın diye bu yazıyı yazıyorum. Ama bu yapmak istediğim şey değil. Şu anda olmak istediğim yerde, varsa olmak istediği kişi ve kişilerle birlikte değilim. İstediğim şeyi yapmıyorum, evet itiraf edeyim ben şu anda bu yazıyı yazmak istemiyorum. Sadece başka yapacak bir şeyim yok. İstekender'i okuyorum Elif Şafak'tan bu aralar. Kitabı aldım elime, kafayı toparlayamadım bir türlü. Bir yanda da Anjelika Akbar'dan müzik dinliyorum. Yan tarafta iki kadın var, yüksek perdenden saçma sapan şeyler tartışıyorlar. Hayat mı bu şimdi yani... Değil. Hükümet sigaraya zam üstüne zam yaptı, canım çekiyor ama inip içesim yok. Bırakmaya çalışıyorum. Hükümet sağlığımı düşünüyor ama hükümetin benim sağlığımı benden çok düşünmesini anlamıyorum işin açıkçası. Beni benden çok düşünen, bu nedenle benim yapacaklarıma benim yerime karar veren, ya da en azından yönlendiren, zorlayan, bakın zorlayan, her ne ise bana baskıcı, otoriter gelir ki ben bu hakkı annem ve rahmetli babam dışında kimseye vermedim, onlar dışında kimsenin bu hakka sahip olduğunu kabul etmem. Devlet dahi olsa hakkı hukuku bir yere kadardır kardeşim.

Neyse, yaşam gelelim.

Yaşam, iki durak arasında kat edilen yol değil, yolda yapmak isteyip de yaptıklarınız, görmek isteyip de gördükleriniz, duymak isteyip de duyduklarınızdır. Bazı yaşlı amcalar vardır... Benim bir dayım var, yaşlı mı yaşlı... Belki 90'ına vardı belki geçti belki yaklaştı. Gerçek yaşını bilen yok emin olmak güç. Ancak günümüzde 20 yaşındaki biri bile ondan çok yaşamış olabilir.

Çocukluk okul başlayınca biraz eksilir. Ama çok az ilk başlarda. Sonra dersler ödevler sınavlar ağırlaştıkça ağırlaşır. Hele şu okul bitsin dersiniz. Sonra bizde askerlik var... Sonra bir iş bulmak gerek, bir de eş. Sağolsun anneler babalar halen kız bulamayan oğlanlara kız, koca bulamayan kızlara koca buluyor bizde. Evlendik tamam... Sonra en az üç çalcuk yapmak gerek!!! ki boğazlarını düşünmekten başka şeyler düşünemeyelim :). Şaka bir yana, bir de çocuk, onun dertleri, falan filan, araba alalım kendi evimiz olsun ohh... Sonra bir de emekli olduk mu yaşadık...

İnsanlarımız yaşamayı emeklilikten sonraya erteliyor hep... Oysa o yaştan sonra bir insan neyi ne kadar yaşabilir ki...

Yaşam yaşanılan süre değildir, yaşadıklarınızın toplamıdır belli bir sürede. O yüzden hızlı yaşayın, çünkü genç ölürsünüz belki ama, yaşlı ölenlerden daha çok şey götürürsünüz öteki tarafa. Çünkü insanlar sadece anılarını götürebiliyor, yaşadıklarını, zamandan bağımsız... hatıralarını ancak... Alınan arabalar, yatlar katlar kalıyor bu dünyada hep.

Bir gün bitecek ömür ey okur...  Ve o gün bugün olabilir. O halde neden erteliyorsun yaşamayı. Neden korkuyorsun. Neden? Geleceği meçhul bir yarın için çalışıyorsun.


18 Aralık 2011 Pazar

Bir An'dır Hayat!

Yıllar önceydi ilkokula gittiğim yıllar. Bazen düşünüyorum da, o çocuk gerçekten ben miydim? Sanki bir başkasıymış gibi geliyor, ama bendim işte. Bu düşüncenin ya da hissin sebebi o çağlardaki çocuk ile şu anki orta yaşlara doğru emin adımlarla ilerleyen adam arasındaki farkın büyüklüğüdür. Belki dikkatinizi çekmedi ama "ilerleyen adam" ifadesini kullandım, artık kendimi genç sınıfında görmüyorum. Adam olmak meğer ne kadar kolaymış, hatta çabalamak bile gerekmiyormuş adam olmak için. Bir an geliyor insan kendini artık genç olarak değil de, adam ya da kadın olarak görüyor.

O çocuk bir an önce büyümek istiyordu. Yıllar çarçabuk geçsin istiyordum. Hele hele öndört yaşın bende özel bir anlamı vardı, daha dokuzumda ya da onumdaydım ama öndördümde olacağım günü bekliyordum. Sanki sihirli bir yaştı ondört, o zaman daha fazla sözüm geçecekti, öyle sanıyordum. Sonra haliyle onsekizi bekledik, her delikanlının beklediği gibi. Artık hiçbir yaşı beklemiyorum, o kendiliğinden geliyor zaten, hatta elimden gelse, tekrar yirmi yaşıma dönerdim, belki daha da öncesine. Kim dönmez ki.

Geçmişe dönmek istemem, yaptığım hataları telafi etmek gibi bir amaçtan kaynaklanmıyor kesinlikle. Bazı insanlar öyle büyük hatalar yapar ki, zamanı geri alıp yaptıkları hatayı düzeltmek isterler. Benim de büyük hatalarım oldu, zaten kimin yok ki böyle büyük hataları, ama kesinlikle o hataları yaptığım için pişman değilim. Hatalar insanları insan yapıyor, eğer hiç hata yapmasaydım yarı tanrı olmamm gerekirdi. Oysa insan olmak ne güzel.

Hayat kısa! Bundan pek çok şair ve yazar şikayetçi zaten. Ölüm üstüne, hayatın kısalığı üstüne ne çok şiir yazılmıştır kim bilir, dünyadaki tüm dillerde. Ölmek o kadar da kötü bir şey mi? Ölüm kötü bir şey mi değil mi bilemem, o biraz da öldükten sonra gerçekten bir hayatın var olup olmadığına ( ben olduğuna inanıyorum bir müslüman olarak ) bağlı biraz da. Cehenneme gidecek biri için öldükten sonra bir hayatın olması iyi olmayacaktır, cennete giden biri için durum nedir peki? Sonsuz hayat! Sonsuz bir hayatın sıkmayacağı bir insan hayal edemiyorum. Sonsuza kadar yaşama fikri beni ölümden daha çok korkutuyor. Buna rağmen ölmek acı bir şey.

Ölmek acı bir şey çünkü sizi seven pek çok insanı geride bırakıyorsunuz, gözü yaşlı. Ölmek acı birşey çünkü bu dünyaya ait tüm hayallerinizi bırakıyorsunuz. Ölmek acı birşey çünkü bir köylü çocukluğunda diktiği ve büyüyüşüne şahitlik ettiği ağacın gölgesinde oturup onunla dertleşemeyecek öldükten sonra. O ağacın meyvelerinden yiyemeyecek. Ölmek acı birşey çünkü sizin oturduğunuz bir banka oturup denizi seyredecek elinde şarap şişesiyle bir ayyaş ve belki de sizin bir zamanlar mırıldandığınız şarkıyı mırıldanacak, belki bir zamanlar sizin içinizi yakan hislerle dağlanacak bağrı ama sizi hiç bilmeyecek. Ölmek acı birşey çünkü bu dünyaya geldikten sonra varlığımıza anlam katan herşey bu dünyaya ait olan şeyler. Sevdiğimiz, sevmediğimiz herşey.

Ölmek acı birşey ama, sonsuz hayatın korkunçluğu kadar değil.

Hayat bir an sadece. Dolu dolu yaşamalı insan hayatı. Dolu dolu yaşamalı, acılarla, hüzünlerle, mutluluklarla dolu dolu. Dopdolu bir torbayla karşılamalı ölümü, çünkü ancak yaşanmışlıklarla dopdolu bir torba azaltabilir ölümün acı tadını.