ömür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ömür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2013 Pazartesi

Birgün Bitecek Bu Ömür!

Ey sen! Her nereden bulduysan, nasıl internet denilen o çöplükte bu yazıya ulaştıysan, okuyama başlayan! Bu yazı rahatsız edebilir seni. Bu yazı hedeflerini değiştirebilir, amaçlarını anlamsızlaştırabilir senin. Dikkatli oku o yüzden. Çok gerekli değilse kaale almayabilirsin de. Bir deli zırvalamış diyebilirsin. Bir deli, bir çatlak...

Ömür dediğin nedir ki? Doğumdan ölüme iki tarih arasındaki süre. Öyle, bu bir hakikat. Ömür budur. Ama çoğu ömrü yaşanılan süre sanır. Oysa yaşanılan süre, yaşanılan süredir. Oysa insan ömründe yaşanılmayan o kadar çok süre vardır ki? Bak, ben şu anda yaşamıyorum mesela. Şu anda sen okuyasın diye bu yazıyı yazıyorum. Ama bu yapmak istediğim şey değil. Şu anda olmak istediğim yerde, varsa olmak istediği kişi ve kişilerle birlikte değilim. İstediğim şeyi yapmıyorum, evet itiraf edeyim ben şu anda bu yazıyı yazmak istemiyorum. Sadece başka yapacak bir şeyim yok. İstekender'i okuyorum Elif Şafak'tan bu aralar. Kitabı aldım elime, kafayı toparlayamadım bir türlü. Bir yanda da Anjelika Akbar'dan müzik dinliyorum. Yan tarafta iki kadın var, yüksek perdenden saçma sapan şeyler tartışıyorlar. Hayat mı bu şimdi yani... Değil. Hükümet sigaraya zam üstüne zam yaptı, canım çekiyor ama inip içesim yok. Bırakmaya çalışıyorum. Hükümet sağlığımı düşünüyor ama hükümetin benim sağlığımı benden çok düşünmesini anlamıyorum işin açıkçası. Beni benden çok düşünen, bu nedenle benim yapacaklarıma benim yerime karar veren, ya da en azından yönlendiren, zorlayan, bakın zorlayan, her ne ise bana baskıcı, otoriter gelir ki ben bu hakkı annem ve rahmetli babam dışında kimseye vermedim, onlar dışında kimsenin bu hakka sahip olduğunu kabul etmem. Devlet dahi olsa hakkı hukuku bir yere kadardır kardeşim.

Neyse, yaşam gelelim.

Yaşam, iki durak arasında kat edilen yol değil, yolda yapmak isteyip de yaptıklarınız, görmek isteyip de gördükleriniz, duymak isteyip de duyduklarınızdır. Bazı yaşlı amcalar vardır... Benim bir dayım var, yaşlı mı yaşlı... Belki 90'ına vardı belki geçti belki yaklaştı. Gerçek yaşını bilen yok emin olmak güç. Ancak günümüzde 20 yaşındaki biri bile ondan çok yaşamış olabilir.

Çocukluk okul başlayınca biraz eksilir. Ama çok az ilk başlarda. Sonra dersler ödevler sınavlar ağırlaştıkça ağırlaşır. Hele şu okul bitsin dersiniz. Sonra bizde askerlik var... Sonra bir iş bulmak gerek, bir de eş. Sağolsun anneler babalar halen kız bulamayan oğlanlara kız, koca bulamayan kızlara koca buluyor bizde. Evlendik tamam... Sonra en az üç çalcuk yapmak gerek!!! ki boğazlarını düşünmekten başka şeyler düşünemeyelim :). Şaka bir yana, bir de çocuk, onun dertleri, falan filan, araba alalım kendi evimiz olsun ohh... Sonra bir de emekli olduk mu yaşadık...

İnsanlarımız yaşamayı emeklilikten sonraya erteliyor hep... Oysa o yaştan sonra bir insan neyi ne kadar yaşabilir ki...

Yaşam yaşanılan süre değildir, yaşadıklarınızın toplamıdır belli bir sürede. O yüzden hızlı yaşayın, çünkü genç ölürsünüz belki ama, yaşlı ölenlerden daha çok şey götürürsünüz öteki tarafa. Çünkü insanlar sadece anılarını götürebiliyor, yaşadıklarını, zamandan bağımsız... hatıralarını ancak... Alınan arabalar, yatlar katlar kalıyor bu dünyada hep.

Bir gün bitecek ömür ey okur...  Ve o gün bugün olabilir. O halde neden erteliyorsun yaşamayı. Neden korkuyorsun. Neden? Geleceği meçhul bir yarın için çalışıyorsun.


1 Mart 2010 Pazartesi

YAŞAMAK

Yaşamak, içinde akşam kelebeği umutlarla. Bir anlık gülümseyiş için çekilen bin çile. Yaşamak ama, yaşamak yine de.

Yaşamak, herkesin ancak fotoğraflarda mutlu olabildiği bir dünyada. Mutlu görünebilme savaşımı içindeyken bir tebessüm için harcanan emek. Herkesi mutlu görmek istemek, fotoğraflarda olsun.

Yaşamak, bir kaç dakikalık zevkin sonucunda, sorulmadan bize, acılar içinde getirildiğimiz hayatı. Gelir gelmez attığımız ilk çığlık bir hastane koridorunu doldururken sevinen bir adama sonradan saygı duymak için yaşamak. Bize kendi doğrularını ve korkularını dayatan insanlar istedi diye yaşamak. Onlar istedi diye, zorla onlar gibi olmak. Ama bilmemek, kabullenmek onların bir zamanlar kabullendiği gibi, onlara dayatılanları. İçselleştirmek bir dili, bir dini, bir kültürü ve kanlı bir tarihi. Atalarının kaç bin kelle uçurduğu ile övünen ödleklerin arasında yaşamak.

Yaşamak, mümkün değil ne bir ağaç gibi tek ve hür, ne de bir orman gibi kardeşçesine. Yaşamak kavga içinde. Yaşamak sevmek için ve de sevdiklerini kırmak için, sonra kırıkları tekrar kırılabilir kılmak amacıyla yapıştırmak için.

Yaşamak, elinde bir avuç umutla ayakta durmak ve güneş çıkınca eriyen kardan adam gibi çökmek için. Yaşamak, bir gün kimsenin ne adını ne de sesini hatırlayacağı günlerin geleceğini bilirken, hatırlanmayı ummak için.

Yaşamak, hiç bir zaman kendin olamayacağın bir dünyada, başkaları olup, olduğun şeyi kendin kabul etmek, ve kendini o sanmak için.

Yaşamak, sadece iki nokta arasındaki yolu kat etmek için.

Her ne olursa olsun yaşamak, gelmeyecek olanları beklemek için. Yaşamak, beklemekten yorgun düşen bedenini bir duvara yaslayıp, nereye yetişmeye çalıştığını bilmediğin insanların anlamsız acele edişlerindeki zavallılığı görmezden gelmek için.

Yaşamak, neden yaşadığını bir gün bile kendine sormadan, hatta sormaya fırsat bulamadan, yaşamdan ansızın kopmak için.