Yaşamsal sorunlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yaşamsal sorunlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2017 Cuma

Analitik Düzlemde Yaşamsal Sorunlar ve Cebr-i Hayat

Başlığı atınca sahici bir "Aman Tanrım!" dedim. Bu başlığın altını nasıl dolduracağız. Neyse, bir yerlerden başlamalı. Ne de olsa başlamak değil mi bitirmenin yarısı?

Öncelikle başlığı biraz açmak gerek kanımca. Yaşamsal sorunlardan kasıt öyle ciddi, ölüm kalım meselesi olan sorunlar değildir. İnsan yaşamının özellikle toplumsal bağları ve bu toplumsal bağların örüldüğü kültürel dokudan kaynaklı, her ademînin sık sık karşı karşıya kaldığı çeşitli sorunlar kast edilmektedir. Bunların bir kısmı gündelik sorunlar olarak görüp hafife alabileceğimiz sorunlarken bazıları çok sık karşılaşılmayan bu nedenle karşı karşıya kalındığında en çok zorlanılan sorunlardır.

Yaşamsal sorunlar ile insan arasındaki ilişkiyi bir bakıma bağışıklık sistemi ve patojen etkenler arasındaki ilişkiye benzetmek mümkündür. Grip ve nezle gibi sık sık karşılaştığımız bazı hastalıkların doktora gitmeden dahi üstesinden gelebilecek kadar bağışıklık sistemimiz hazırlıklıdır çoğu kez. Ancak nadiren görülen hastalıklarla bağışıklık sistemi ilk karşılaştığında tamamen savunmasız yakalanır. Zor yoldan düşmanını tanır ve onu keşfederek nasıl başa çıkacağını öğrenir. Bu sırada ilaçla ona destek olmak gerekebilir.

Aşı dediğimiz şey ise hayatın risklerine karşı bağışıklık sistemini hazırlar. Bir tür eğitim gibidir. Amaç su testisi su yolunda kırılmasındır. Bağışıklık sistemi aldığı dersi unutmaz genellikle. Kızamık aşısı olan biri hastalığa yakalansa dahi bu sayede çok hafif atlatacaktır. İnsanda aşıya karşılık olarak deneyimli büyüklerin öğütleri vardır. Ancak insan bağışıklık sistemi kadar akıllı bir varlık değildir. Burnunu sürtmeden, kendi düşmeden, testiyi kırmadan çoğu kez akıllanmaz.

Analitik Düzlemde Yaşamsal Sorunların Analizi

Sık karşılaşılan ve artık olağan haline gelmiş sorunların pratik ve standart çözümleri artık ezberlenmiştir. Bu sorunlara karşı refleks çözümler geliştirilmiştir. Sorunla karşılaşılır karşılaşılmaz daha önceki tecrübelerle işe yaradığından emin olunan bir çözüm hemen devreye sokulur. Karnı acıkan veya susayan bir bebeğin ağlaması gibidir bu. Bir yandan da aklıma Pavlov'un köpeği geldi. Tamam belki aynı şey değil ama çok benzer bir yapı. Eğer her iki davranışı da algoritmik veya bir başka yöntemle formüle etmeye kalksaydık birbirine çok benzer yapılarla karşılaşırdık. 

Peki sık sık karşılaşılmayan ve bu nedenle refleks çözümü edinilmemiş olan sorunlara karşı akıllı bir insan nasıl bir yöntemi takip eder. İlk olarak sorunun analizini yapması gerektiği oldukça rasyonel bir davranış olarak öne sürülebilir. Nasıl ki bir savaş sırasında komutanlar üzerinde gerekli ve mümkün olan her detayın yer aldığı haritaları açıp savaşın seyrini görmeye çalışırsa, karşılaşılan sorunlarda da neyin ne olduğunu analiz etmek, doğru tanımlamak ve hayali bir analitik düzlemde doğru yerde konumlandırmak gerekir. Böylece sorun, sorunun ortaya çıkmasına yol açan etkenler, sorunun olası çözümleri, bu çözümleri kolaylaştıran ve zorlaştıran etkenler tek tek tespit edilebilir. Rasyonel düşünen bir insan böyle bir analizi sağlıklı bir şekilde yaparsa hatalı karar verme olasılığını büyük ölçüde düşürmüş olur. En doğru kararı vermese de  verdiği karar, bulduğu çözüm zararı azaltan ve/veya karı artıran bir çözüm olur. Ancak burada mantıklı davranmaktan uzaklaşıp duygusal hareket etmek hata riskini ciddi ölçüde artıracaktır. Paradoksal bir şekilde mantıklı hareket etmek hata payını azaltıyor oluşu nedeniyle rasyonel bir insanın salt mantığıyla hareket edeceğini beklemek her zaman doğru değildir. Şimdi bu paradokstan söz etmek gerekir. 

Paradoksun temelinde insanın yaşama amacı yatar. Bu amaç tatmin olmaktır. Aksi halde insan mutsuz olur. Zaman zaman mantığa uygun rasyonel çözümler insanı mutlu eden çözümler olmaktan uzaktır. Tatmin ve mutlu olma temel amacı ile güdülenen insan genellikle "kalbinin sesini dinle" mottosu ile hareket edecektir. Eğer mutlu olmak hayatın temel amacı ise mutsuzluğa yol açan sorunlara karşı bulunacak çözümlerin mutsuzluğu azaltan, mutluluğu artıran çözümler olması gerekir. Ancak her zaman analitik yaklaşımla öngörülen mantığa uygun, rasyonel çözümler tatmin ve mutlu edici çözümler olmayabilir. Bu durumda insan gerçekçi olup mantığının sesini mi dinleyecektir yoksa kalbinin sesini mi dinleyecektir? İşte büyük paradoks budur. 

Mantığın sesini dinlemek sorunlardan uzak, huzurlu bir çözümü ve sürekli mantığın sesini dinlemek böyle çözümlerle dolu dingin ve huzurlu bir hayatı mümkün kılar. Ancak bu hayat renksiz, heyecansız, tatsız tuzsuz bir hayattır. Kalbinin sesini dinleyen insanlar ise kendilerini hiç istemedikleri durumlarda bulabilirler. Burada basit bir örnekle açıklamak durumu daha da netleştirecektir. Mantıklı bir insan ödemekte güçlük çekeceği bir parayı borç harç edinip hayalini kurduğu arabayı veya evi almaz. Ancak kalbinin sesini dinleyen insan "Bu dünyaya bir daha mı geleceğim!" düşüncesi ile hayalini gerçekleştirir. Sevmediğiniz ancak kesenize uygun bir araçla mı idare edeceksiniz yoksa hayalinizi kurduğunuz arabanın sefasını tüm zorluklara rağmen mi süreceksiniz. Karar sizin...

Analitik düzlemde sorunları ele almak, adeta hayatta karşılaşılan her sorunu matematiksel denklemlere dökerek çözümler üretmek, salt mantıkla hareket etmek, tatmin ve mutlu edici olanı değil hep rahat ettirici ve huzuru artırıcı çözümler peşinde koşmak sanıldığı kadar kolay değildir. En başta böyle bir tutum insanın yaşamdaki temel amacı ile çelişmektedir. Bu tür bir tutumu ilkesel olarak benimseyen kişilerin mutlu olması pek zordur. Sürekli karşılaştıkları her sorunun detaylı analizini yapmakta ve olması gereken ideal çözümü aramakta ve buldukları olması gereken, ideal çözüm, arzu ettikleri çözüm olmasa da, onları mutlu eden bir çözüm olmasa da benimsemektedirler. Seçim sizin.

Mantığı ile hareket edenler ile kalbinin sesini dinleyenlerin arasındaki en belirgin farklardan biri "keşke" ile başlayan yakınmalarında görünür. Kalbinin sesini dinleyenler "Keşke şunu yapsaydım", "Keşke bunu deseydim", "Keşke oraya gitmeseydim" gibi yaptıkları veya yapmadıkları şeylerden dolayı pişmanlıklarını ifade ederler. Mantığının sesini dinleyenler ise "Keşke şu şöyle olmasaydı da böyle yapabilseydim" benzeri, aldıkları kararlar ve yaptıkları veya yapmadıklarından değil, o kararı almalarına, yaptıklarını yapmalarına veya yapmadıklarını yapmamalarına yol açan koşullardan şikayetçi olurlar. Sonuçta bilirler ki koşullar farklı olsaydı, karar verirken kurdukları denklemde yer alan parametreler daha ideal bir şekilde dağılsaydı pekala kendilerinin de arzu ettiği, kalplerinin de söylediği çözümü benimseyebilirlerdi. Oysa ki şartlar onları kendi arzu ve isteklerine, kendi duygularına rağmen bir karar vermeye zorlamıştır. 

Son olarak söylemek gerekir ki rasyonel analitik düzlemde sorunlarını ele alan, mantığının sesine güvenip genellikle rasyonel kararlar veren ve yaşamında karşılaştığı sorunlara bu yöntemle çözüm üreten insanlar mutsuz olduğunda bundan dışsal faktörleri sorumlu tutarlar. Çoğu kez bu dışsal faktörleri belirleyen temel etken olan kader ve bu kaderi belirleyen yaratıcı rasyonel kişilerin mutsuzluğunun temelinde yer alan ana unsuz olarak görülür. Bu nedenle rasyonel kimselerin önemli bir kısmı kendisini mutsuz eden dışsal etkenleri kader yolu ile dayatan tanrıyla aralarına mesafe koyabilirler. 

Şimdilik bu kadar...