Zevksizlik hastalığı toplumumuzda kronikleşmiştir. Bunu salt kendi zevkime uygun olan şeyleri beğenmeyen insanları gördüğüm için söylüyor değilim. Bu konuda her ne kadar tam anlamıyla objektif olmak pek mümkün olmasa da, elimden geldiği kadar objektif bir şekilde ülkemizde popüler olan, beğenilen, çok konuşulan ve övgü ile söz edilen sözde sanata bakınca ve bu eserleri yurtdışındaki pek de rekabet edemeyecekleri rakipleri ile kıyaslayınca bu sonuca ulaşmak hiç de zor değil.
Zevksizlik ülkemizde ilk olarak kendini şehirlerde gösteriyor. Son derece çirkin, beton yığınından öteye gitmeyen binalarla dolu, zevksiz ve çarpık şehirlerimiz zevksizliğimizi tüm dünyaya yadsınamaz şekilde ilan ediyor. Aslan yattığı yerden belli olur deriz ya... İşte yaşadığımız şehirlere bakınca, bırakın kediyi, ancak bizden fare olur, o da belki.
Televizyonlardaki programları incelediğimizde de benzer bir kalitesizlik hemen göze çarpıyor. Biraz özen gösterilmiş, üzerine titrenmiş, belli bir kalite tutturulmuş olanlar hemen göze çarpıyor bu nedenle. Özellikle dizilerde durum genelde vahim. Senaryo çok acemice, çekim özensiz, devamlılık hataları dolu... Nasıl olmasın ki? Her bir bölümü bir uzun metraj film uzunluğunda hatta uzunca bir uzun metraj film uzunluğunda olan bu diziler bir haftada çekiliyor ve yayına yetiştiriliyor. Bir haftada bu kadar uzun bir dizi bölümünü tamamlarsanız nesinden kalite bekleyebilirsiniz ki?
Vizyona giren yerli filmlere baktığımızda da benzer bir kalitesizlik göze hemen çarpıyor. Hemen her yıl çok sayıda yerli film vizyona giriyor ancak az sayıda film hariç çoğunu çekmeseler daha iyi olurmuş diyoruz.
Müzik için de aynı şeyi söylemek mümkün. Yurtdışında genellikle önce müzik ortaya konur. Söz olmadan da dinlenebilecek kalite, zenginlik ve olgunlukta bir müzik ortaya çıkar sonra üzerine söz yazılır. Bizde ozan kültürü olduğundan müziğin önemi yoktur. Söz yaz arkada bir davul ya da ritmi ne verecekese, belki bir üflemeli, bir telli bitti... Solistlerimiz de sesi güzel olsa da seslerini kullanma konusunda zayıflar genelde. Duygusuz robot gibi söylüyorlar. Bir zenginlik yok.
Hemen her alanda durum bu ülkemizde. İşin acı olan tarafı, herşeyi alkışlayan, şakşakçılığın tavan yaptığı ülkemizde, kimse daha iyisini yapmak için kendini çok da zorlamak zorunda hissetmiyor kendini. Bu kalitesizliği tüketiyoruz. Bu kalisizliğe prim veriyoruz.
30 Ocak 2013 Çarşamba
17 Ocak 2013 Perşembe
Borsa Nereye Kadar Yükselir?
Malumunuz İMKB rekor üzerine rekor kırıyor bu aralar. Bir ülkede borsa yükseliyorsa bunun iki nedeni vardır. İlk olarak o ülkenin yatırım ortamı ve pazarı iyileşmiş, o ülkenin firmaları uluslararası arenada rakiplerine karşı başarılar kaydetmekte ve pazar payını artırmakta, haliyle bu firmaların değerleri de artmaktadır. Ülke ekonomisi o kadar iyi durumdadır ki faizler yerlerdedir ve birikim yapanlar ve yatırımcılar paralarını faizde tutmak istemezler. O yüzden şu başarılı firmaların hisselerinden alalım, yükselir karla satarız, yükselmezse bekler kar payı alırız derler.
İkinci olarak ise o ülkeye yurtdışından deli gibi para akmakadır. Çünkü faizler yüksektir ( görece ), gelenler kur farkından da kar etmektedirler. Borsaya girmekte fiyatları şişirmekte, bu şişmiş fiyatlarla karlı satışlar yapmakta sonra bir de kur farkından kar edip, kaymaklı bir karla çıkmaktadırlar.
Son günlerde ülkemizde hem dolar değer kaybediyor hem borsa yükseliyor hem faizler düşüyor. Bu da gösteriyor ki ülkemizde güven var ve bol para var. Bir şekilde ülkeye döviz akışı olmakta ve ülkemizde bollaşan dolar değer kaybetmedir. Yüksek kurla bozdurulup TL'ye çevrilen bu dolarlar ile borsaya girilip hisse alındığını düşünmek akıllıca, çünkü 83.000'leri konuşuyoruz artık. Eee fiyatlar bu kadar şiştikten sonra karlı bir satış, dolar da 1,75'lere doğru çekiliyor, haliyle bir de oradan kar. Daha ne olsun, daha ne olsun.
Bu ülede yatırım yapacaksanı yabancı gibi düşünmeniz halinde büyük kar edersiniz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sitede yer alan hiçbir unsur tavsiye/bilgilendirme amacı gütmez. Yatırım yaparken bu sitede yer alan bilgileri kullanmanız halinde uğrayabileceğiniz olası zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez. Ben yasal olarak kendimi güvenceye alma adına söyleyeyim de... Her tür insan var sonuçta...
( Ulan kar etseniz sanki gelip benimle paylaşacaksınız ha...)
İkinci olarak ise o ülkeye yurtdışından deli gibi para akmakadır. Çünkü faizler yüksektir ( görece ), gelenler kur farkından da kar etmektedirler. Borsaya girmekte fiyatları şişirmekte, bu şişmiş fiyatlarla karlı satışlar yapmakta sonra bir de kur farkından kar edip, kaymaklı bir karla çıkmaktadırlar.
Son günlerde ülkemizde hem dolar değer kaybediyor hem borsa yükseliyor hem faizler düşüyor. Bu da gösteriyor ki ülkemizde güven var ve bol para var. Bir şekilde ülkeye döviz akışı olmakta ve ülkemizde bollaşan dolar değer kaybetmedir. Yüksek kurla bozdurulup TL'ye çevrilen bu dolarlar ile borsaya girilip hisse alındığını düşünmek akıllıca, çünkü 83.000'leri konuşuyoruz artık. Eee fiyatlar bu kadar şiştikten sonra karlı bir satış, dolar da 1,75'lere doğru çekiliyor, haliyle bir de oradan kar. Daha ne olsun, daha ne olsun.
Bu ülede yatırım yapacaksanı yabancı gibi düşünmeniz halinde büyük kar edersiniz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sitede yer alan hiçbir unsur tavsiye/bilgilendirme amacı gütmez. Yatırım yaparken bu sitede yer alan bilgileri kullanmanız halinde uğrayabileceğiniz olası zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez. Ben yasal olarak kendimi güvenceye alma adına söyleyeyim de... Her tür insan var sonuçta...
( Ulan kar etseniz sanki gelip benimle paylaşacaksınız ha...)
14 Ocak 2013 Pazartesi
Birgün Bitecek Bu Ömür!
Ey sen! Her nereden bulduysan, nasıl internet denilen o çöplükte bu yazıya ulaştıysan, okuyama başlayan! Bu yazı rahatsız edebilir seni. Bu yazı hedeflerini değiştirebilir, amaçlarını anlamsızlaştırabilir senin. Dikkatli oku o yüzden. Çok gerekli değilse kaale almayabilirsin de. Bir deli zırvalamış diyebilirsin. Bir deli, bir çatlak...
Ömür dediğin nedir ki? Doğumdan ölüme iki tarih arasındaki süre. Öyle, bu bir hakikat. Ömür budur. Ama çoğu ömrü yaşanılan süre sanır. Oysa yaşanılan süre, yaşanılan süredir. Oysa insan ömründe yaşanılmayan o kadar çok süre vardır ki? Bak, ben şu anda yaşamıyorum mesela. Şu anda sen okuyasın diye bu yazıyı yazıyorum. Ama bu yapmak istediğim şey değil. Şu anda olmak istediğim yerde, varsa olmak istediği kişi ve kişilerle birlikte değilim. İstediğim şeyi yapmıyorum, evet itiraf edeyim ben şu anda bu yazıyı yazmak istemiyorum. Sadece başka yapacak bir şeyim yok. İstekender'i okuyorum Elif Şafak'tan bu aralar. Kitabı aldım elime, kafayı toparlayamadım bir türlü. Bir yanda da Anjelika Akbar'dan müzik dinliyorum. Yan tarafta iki kadın var, yüksek perdenden saçma sapan şeyler tartışıyorlar. Hayat mı bu şimdi yani... Değil. Hükümet sigaraya zam üstüne zam yaptı, canım çekiyor ama inip içesim yok. Bırakmaya çalışıyorum. Hükümet sağlığımı düşünüyor ama hükümetin benim sağlığımı benden çok düşünmesini anlamıyorum işin açıkçası. Beni benden çok düşünen, bu nedenle benim yapacaklarıma benim yerime karar veren, ya da en azından yönlendiren, zorlayan, bakın zorlayan, her ne ise bana baskıcı, otoriter gelir ki ben bu hakkı annem ve rahmetli babam dışında kimseye vermedim, onlar dışında kimsenin bu hakka sahip olduğunu kabul etmem. Devlet dahi olsa hakkı hukuku bir yere kadardır kardeşim.
Neyse, yaşam gelelim.
Yaşam, iki durak arasında kat edilen yol değil, yolda yapmak isteyip de yaptıklarınız, görmek isteyip de gördükleriniz, duymak isteyip de duyduklarınızdır. Bazı yaşlı amcalar vardır... Benim bir dayım var, yaşlı mı yaşlı... Belki 90'ına vardı belki geçti belki yaklaştı. Gerçek yaşını bilen yok emin olmak güç. Ancak günümüzde 20 yaşındaki biri bile ondan çok yaşamış olabilir.
Çocukluk okul başlayınca biraz eksilir. Ama çok az ilk başlarda. Sonra dersler ödevler sınavlar ağırlaştıkça ağırlaşır. Hele şu okul bitsin dersiniz. Sonra bizde askerlik var... Sonra bir iş bulmak gerek, bir de eş. Sağolsun anneler babalar halen kız bulamayan oğlanlara kız, koca bulamayan kızlara koca buluyor bizde. Evlendik tamam... Sonra en az üç çalcuk yapmak gerek!!! ki boğazlarını düşünmekten başka şeyler düşünemeyelim :). Şaka bir yana, bir de çocuk, onun dertleri, falan filan, araba alalım kendi evimiz olsun ohh... Sonra bir de emekli olduk mu yaşadık...
İnsanlarımız yaşamayı emeklilikten sonraya erteliyor hep... Oysa o yaştan sonra bir insan neyi ne kadar yaşabilir ki...
Yaşam yaşanılan süre değildir, yaşadıklarınızın toplamıdır belli bir sürede. O yüzden hızlı yaşayın, çünkü genç ölürsünüz belki ama, yaşlı ölenlerden daha çok şey götürürsünüz öteki tarafa. Çünkü insanlar sadece anılarını götürebiliyor, yaşadıklarını, zamandan bağımsız... hatıralarını ancak... Alınan arabalar, yatlar katlar kalıyor bu dünyada hep.
Bir gün bitecek ömür ey okur... Ve o gün bugün olabilir. O halde neden erteliyorsun yaşamayı. Neden korkuyorsun. Neden? Geleceği meçhul bir yarın için çalışıyorsun.
Ömür dediğin nedir ki? Doğumdan ölüme iki tarih arasındaki süre. Öyle, bu bir hakikat. Ömür budur. Ama çoğu ömrü yaşanılan süre sanır. Oysa yaşanılan süre, yaşanılan süredir. Oysa insan ömründe yaşanılmayan o kadar çok süre vardır ki? Bak, ben şu anda yaşamıyorum mesela. Şu anda sen okuyasın diye bu yazıyı yazıyorum. Ama bu yapmak istediğim şey değil. Şu anda olmak istediğim yerde, varsa olmak istediği kişi ve kişilerle birlikte değilim. İstediğim şeyi yapmıyorum, evet itiraf edeyim ben şu anda bu yazıyı yazmak istemiyorum. Sadece başka yapacak bir şeyim yok. İstekender'i okuyorum Elif Şafak'tan bu aralar. Kitabı aldım elime, kafayı toparlayamadım bir türlü. Bir yanda da Anjelika Akbar'dan müzik dinliyorum. Yan tarafta iki kadın var, yüksek perdenden saçma sapan şeyler tartışıyorlar. Hayat mı bu şimdi yani... Değil. Hükümet sigaraya zam üstüne zam yaptı, canım çekiyor ama inip içesim yok. Bırakmaya çalışıyorum. Hükümet sağlığımı düşünüyor ama hükümetin benim sağlığımı benden çok düşünmesini anlamıyorum işin açıkçası. Beni benden çok düşünen, bu nedenle benim yapacaklarıma benim yerime karar veren, ya da en azından yönlendiren, zorlayan, bakın zorlayan, her ne ise bana baskıcı, otoriter gelir ki ben bu hakkı annem ve rahmetli babam dışında kimseye vermedim, onlar dışında kimsenin bu hakka sahip olduğunu kabul etmem. Devlet dahi olsa hakkı hukuku bir yere kadardır kardeşim.
Neyse, yaşam gelelim.
Yaşam, iki durak arasında kat edilen yol değil, yolda yapmak isteyip de yaptıklarınız, görmek isteyip de gördükleriniz, duymak isteyip de duyduklarınızdır. Bazı yaşlı amcalar vardır... Benim bir dayım var, yaşlı mı yaşlı... Belki 90'ına vardı belki geçti belki yaklaştı. Gerçek yaşını bilen yok emin olmak güç. Ancak günümüzde 20 yaşındaki biri bile ondan çok yaşamış olabilir.
Çocukluk okul başlayınca biraz eksilir. Ama çok az ilk başlarda. Sonra dersler ödevler sınavlar ağırlaştıkça ağırlaşır. Hele şu okul bitsin dersiniz. Sonra bizde askerlik var... Sonra bir iş bulmak gerek, bir de eş. Sağolsun anneler babalar halen kız bulamayan oğlanlara kız, koca bulamayan kızlara koca buluyor bizde. Evlendik tamam... Sonra en az üç çalcuk yapmak gerek!!! ki boğazlarını düşünmekten başka şeyler düşünemeyelim :). Şaka bir yana, bir de çocuk, onun dertleri, falan filan, araba alalım kendi evimiz olsun ohh... Sonra bir de emekli olduk mu yaşadık...
İnsanlarımız yaşamayı emeklilikten sonraya erteliyor hep... Oysa o yaştan sonra bir insan neyi ne kadar yaşabilir ki...
Yaşam yaşanılan süre değildir, yaşadıklarınızın toplamıdır belli bir sürede. O yüzden hızlı yaşayın, çünkü genç ölürsünüz belki ama, yaşlı ölenlerden daha çok şey götürürsünüz öteki tarafa. Çünkü insanlar sadece anılarını götürebiliyor, yaşadıklarını, zamandan bağımsız... hatıralarını ancak... Alınan arabalar, yatlar katlar kalıyor bu dünyada hep.
Bir gün bitecek ömür ey okur... Ve o gün bugün olabilir. O halde neden erteliyorsun yaşamayı. Neden korkuyorsun. Neden? Geleceği meçhul bir yarın için çalışıyorsun.
13 Ocak 2013 Pazar
Gece Sporunu Alina'yla Yap!
Öncelikle uyarayım: Yatakta zıplayan bu seksi kadın fazla enerji yapabilir... :) Videodaki Durex kızı Alina, zıplayarak gece sporu için ısınma hareketleri yapıyor olsa gerek!
Durex’in Sexmograf uygulaması, yataktaki titreşimlerle doğru orantılı olarak performansınızı ölçüyor. Çıkan performans sonucuna göre rozetler de veriyor: Tavşan mısınız, gol kralı mı, yoksa makineli tüfek mi? Öğrenmek için gece sporunuzu yaparken Sexmograf’ı açın ve telefonu yatağa koyun. Unutmayın, sporda pozisyon zenginliği önemlidir! Uygulamayı indirmek için buraya: https://itunes.apple.com/us/app/sexmograf/id507055633?mt=8
Bu uygulamayı anlatan bir de mini-oyun yer alıyor. http://www.durexsexmograf.com/ adresindeki bu oyunda, Alina’nın şampiyonu olmak için epey parmak kası yapmanız, performansınızla odayı bile sallamanız gerecek. Sexmograf’la yatak olimpiyatları başlasın!
Bakalım tüm bunları yapan Durex’ten daha neler gelecek... Facebook hayran sayfasını takip etmekte fayda var: https://www.facebook.com/Durex.Turkiye
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)