1 Ekim 2011 Cumartesi

Franz Kafka’nın Şato’su üzerine




Franz Kafka okumak, kitap kurdu olanlar için bile zor bir iş olsa gerek. Franz Kafka’nın o boğucu, kasvetli, insanın içini bayıltan ve bir sonraki sayfaya geçme gibi bir arzu uyandırmayan satırları arasında okurun azim gösterip kitabı sonuna kadar okuyabilmesi önemli bir başarıdır. Ancak her ne kadar kendimi çok iyi bir okur olarak görmesem de ben başladığımı bitirme hırsım ve Kafka gibi bir yazarın tüm eserlerini okuma kararlılığımla Şato’yu bitirdim. Şimdi bu kitap üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şato’yu okurken sürekli olayların bir şekilde ilginç bir hal almasını bekledim ama bu maalesef nafile bir bekleyişti. Şato köylülerin yani toplumun alt tabakasında bulunan insanların ulaşamadığı, ulaşmayı olasılık olarak görmeyi bırakın, hayalini bile kurmaktan korktuğu bir yapı olarak karşımıza çıkıyor ve feodal düzende toplumsal tabakalar arasındaki uçurumun derinliğini olabildiğince boğucu bir havada insana hissettiriyor. Kitap boyunca sürekli Şato’dan söz edildiği halde, bunlar hep kulaktan dolma bilgilerden, söylentilerden ibaret oluyor. Yani Kafka kitabın ana karakteri olan yeryazımcının ( K. ) Şato’ya ulaşmasını engellediği gibi, okurun da Şato’ya erişmesini engelliyor. Bunun yanı sıra K. Şato’ya ulaşmayı neden bu kadar istiyor ve oraya ulaşınca ne olacak bilmiyoruz, bilemiyoruz.


Kitapta K. Köye dışarıdan gelen bir yabancı ve köyde barınmayı bile ilk başta zor başarıyor. Şato tarafından yeryazımcılıkla görevlendirilen K. Şato’ya ulaşmak için çabalıyor ve oraya ulaşmanın yolunun ilk önce oraya ulaşabilen, yani Şato’ya girmeyi başarabilen görevli memurlara ulaşmak olduğunu öğreniyor. Ancak bu memurlara ulaşmak da öyle kolay değil. K. Bir kızla nişanlanıyor ve Şato K.’nın başından geçen olayları anlatıyor. Ancak K.’nın Feodal yapının soğuk kapıları, erişilmez makamları ve keskin bürokrasisi ile mücadelesi hiç de keyif verici değil. Üstelik köylülerin bir şekilde öğrendikleri doğruluğu tartışmalı bilgileri, biraz abartarak, biraz efsaneleştirerek kulaktan kulağa aktarması ile tam anlamıyla karmakarışık bir bilgi kirliliği de var denilebilir. Kitap boyunca Şato’yu anlamaya, ona ulaşmaya çalışıyorsunuz ancak bir türlü bunu başaramıyorsunuz. Uzaktan davulun sesi hoş gelir derler, kitabı okurken sürekli aklıma geldi bu söz, çünkü Şato’nun içini o kadar da güzel düşlemedim.

Franz Kafka bu kitapta insanların kendi benliklerini yaşadıkları topluma nasıl feda ettiklerini de oldukça çarpıcı bir şekilde betimlemiş diyebiliriz. Kitaptaki tüm karakterler, ister en alt seviyede bir işçi isterse Şato’da görevli bir memur olsun, Feodal düzenin katı , kağıda yazılmamış olsa da kurallarına olan sarsılmaz bağlılıkları ve bu bağlılık uğruna kişisel arzularını, düşüncelerini, hayallerini hiçe sayışlarını çok güzel ifade etmiş. Belki de bu nedenle oldukça sıkıcı bir kitap. Kısacası edebi değeri her ne kadar yüksek olsa da – ki bu görüşü savunmuyorum – okunası bir kitap olmaktan uzak. Yine de benim gibi, elinize aldığınız bir kitabı illa ki bitireceğim diyorsanız, ve de Kafka gibi bir yazarın kitapları okunmalı şeklinde bir düşünceniz varsa, azmedebilir, oflaya puflaya bu kitabı okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok: