19 Şubat 2015 Perşembe

Aydınlanma Çağından Karanlık Çağa

Aydınlanma çağı denilen bir çağ var. Aslında insanlık tarihinin en önemli çağlarından biri, belki de en önemlisi. İnsanlığın maruz kaldığı tüm zorlamalara, sınırlandırmalara, yasaklara, kalıplara karşı topyekün başkaldırısı denilebilir. Günümüz modern yaşam tarzının ve kültürünün temelinin atıldığı çağ. Çok değil, 1700'lerde başlayan yavaş ama emin adımlara ilerleyen bir insanı uyanış hareketi.

Ne mi getirdi aydınlanma çağı. Sorgulamayı, yargılamayı, özgürce düşünmeyi ve düşündüğünü söylemeyi, söylemekle kalmayıp uygulamayı... Yığınların arasında birey olabilmeyi, farklı olabilmeyi getirdi.

Aslında aydınlanma çağı yeni dünyanın keşfinden güç almıştır. Denizaşırı sömürgeler anavatanlarındaki monarşilerin boyunduruğunu sorgulamaya başlamıştır. Denizaşırı sömürgelerden gelen hammaddeler ve ticaretle zenginleşen iş dünyası sanayi devrimiyle iyice toplumda söz sahibi olmuş ve soyluların yanında hak iddia etmiştir. Söz hakkı. İşçiler ise ağır çalışma koşullarına isyan bayrağını çekmiştir. Sonuçta öyle bir noktaya gelinmiştir ki, ne krallar ne imparatorlar keyfiyetle, dayatmayla insanları istedikleri gibi yönlendiremeyeceklerini, istediklerini insanlara yaptıramayacaklarını görmüş ve müzakere tekniğini benimsemiştir. Benimsememekte ısrar eden olursa isyan çıkmış hatta ihtilal olmuştur. İnsanlar artık monarkların kulu, kölesi, malı, mülkü, tebaası olmak ve ona hizmet etmek yerine, kendilerine hizmet eden, kendi refahları için var olan devlet yapıları ve yönetimler istemiştir.

Hiçbir hak bedavaya kazanılmadı. Günümüzde insanların sahip olduğu her hakkın bedeli nice canlarla, akan kanlarla ödenmiştir.

Peki aydınlanma geri dönülemez bir yol mudur?

Aydınlanma geri dönülemez bir yoldur. Çünkü bir yaşam tarzını ve bu yaşam tarzının olabilirliğini insanlara göstermiştir. Kim ki bu yaşam tarzına müdahale ederse, taraftar bulsa bile kısa zamanda ters tepecek, duvara toslayacaktır. Aydınlanan insanı karanlığa gömmek o kadar kolay olmayacaktır.

Ancak karanlığı isteyenler de az değildir. Onlar mutlak güç, mutlak otorite, mutlak monark olmak isteyenlerdir. Böyleleri eğer imkan sahibi olurlarsa insanların kanla canla kazandığı haklarını ve özgürlüklerini kendi egolarını tatmin için sınırlandırma yoluna gidecektir. Ve her toplumda bunu yapmaya muktedir olan, konumca güçlü kimselere üç kuruşluk çıkarları adına, insanlıklarını yerin dibine sokma pahasına yalakalık yapacak kadar aşağılık bir güruh var olacaktır.

Büyük bedeller ödenerek kazanılan haklar birden alınamaz. Sindire sindire, topluma geçerli gösterilecek ve toplumu ikna edebilecek çeşitli bahanerle sınırlandırılabilir. Tüm bunlar olurken modern insan bir daha ağır bedeller ödememek için sessiz kalabilir. Bir umut deyip bekleyebilir. Ama bir nokta vardır ki bardak taşar ve sel olur akar. Ki o selin önünde kalanlar ezilir...


Hiç yorum yok: