Bazı insanlar yanlış zamanda doğar. Bu nedenle hayatları boyunca hep yalnızlığa mahkumdurlar. Üstelik kalabalıklar içinde yalnızlığa mahkumdurlar. Çünkü içinde bulunduğumuz çağda toplum hem kimsenin izole bir hayat yaşamasına müsaade etmezken hem de genel kabul görmüş kurallara uymayanları dışlamaktadır.
Yeni Türkü'nün Çember adlı şarkısında "Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın. Kendin içindeyken, kafan dışındaysa?" denir ya. Tam da öyle bir durumdadır yanlış zamanda doğmuş olanlar. Ne içinde bulundukları topluma karışıp onlardan biri olabilirler ne de kopup başka bir diyara, başka bir zamana yelken açabilirler. Acı bir mahkumiyettir yaşadıkları, rüzgarsız bir Kasım gününde dalından kopan bir çınar yaprağının toprağa düşene kadar yaşadıkları gibi, ağır bir kopuş ve bir o kadar da kopamayış vardır içlerinde hep. Hep askıdadırlar, esecek en hafif bir rüzgar bile onları bilmedikleri bir yere götürebilir.
Yanlış çağda doğanlar iki türlüdür. Birincisi geç doğanlar. Onlar dünyaya gelmek için geç kalmışlardır. Belki kılıç kalkanlı savaşların olduğu bir çağda, koyunlarını güden ve komşu obadaki gönlünü kaptırdığı kıza sadece koyunlarının dinlediği kavalıyla başka kimsenin bilmeyeceği, belki basit ama bir o kadar da derin anlamlar içeren şarkılar çalacaktır. Pek dertlenecektir onu bir daha ne zaman göreceğini bilmemekten. En büyük korkusu onun bir başkasıyla evlenmesi olacaktır. Mavi göğün altında, sürüsü nereye giderse oraya, kışları kışlaklarda yazları yaylalarda, tertemiz pınar suları doğal yiyecekler ve ev olarak da küçük bir çadır yetecektir onlara. Oysa o her sabah erkenden kalkıp belli saatler arası dört duvarın arasında, gürültülü bir makinenin başında akşama kadar çalışıp yorgun argın akşam evine gelecektir. Basit bir çadır yaşamında aradığı huzuru ve mutluluğu bulabilecek olan bir insana modern çağımız ne verebilir ki? Üstelik toplum basit bir çadırı kafi gören bu adamın evlere, arsalara, arabalara, son model mobilyalara olmak için daha da çok çalışmaya ve para biriktirmeye zorlamaktadır.
Bazıları da dünyaya gelmekte erken davranmıştır. Onların işleri daha zordur. Çünkü geç dünyaya gelmiş olanlar bazen kendilerini baskı altında hissetseler ve toplum tarafından değersiz görülseler de, biraz sabırla topluma ayak uydurabilirler. Ancak erken davrananlar sürekli yabancı olmaya alışmak zorundadırlar. En yakınlarına bile... Onların düşünceleri, fikirleri, hayata bakışları çağın hep ötesindedir. Onlar içlerinde sürekli bir isyan potansiyeli ile gezerler. İç huzurları yoktur. Gelenekler görenekler onlara göre olmaz pek. Bazıları büyük bir devrimci olacak kadar çılgındır. Tarihte Kralları ve İmparatorları devirenler hep böyleleri olmuştur. Bazıları toplumları arkalarından sürükleyecek kadar güçlü bir ikna yeteneğine sahip olmuştur. Tarih kitaplarında böylelerini bulmak çok kolaydır. Ancak böyle bir güçleri veya emelleri olmayanlar, anlam veremedikleri bir yığın toplumsal kurala, geleneğe ve göreneğe, saçma görünen ahlak kurallarına uymak zorundadır. Aksi halde toplum onu, doğmak için geç kalanlara yaptığı gibi değersiz, önemsiz biri olarak görüp itip kakmaktan ziyade, tehlikeli görüp yok etmeye dahi çalışacaktır. Üstelik toplum kurallarına uymak onlar için katlanılması çok daha zor bir durumdur.
Doğru çağda yaşayan insanlar ise genellikle mutlu bir yaşam sürerler. Ancak onlar tarih açısından önemsiz kimseler olmaya mahkumdurlar. Şanslılarsa isimleri torunları ölene kadar birileri tarafından hatırlanır. Ondan sonra sanki bu dünyaya hiç gelmemiş gibi, kimse tarafından bilinmeyen kimseler olurlar. Doğmak için geç kalanların önemli işler başarabilmesi zaten imkansızdır. Belki hatırı sayılır bir servet biriktirebilirler, ancak o kadar. Oysa dünyaya erken gelenler çığır açarlar. İnsanlık karanlık çağdan çıkıp günümüzdeki medeniyet seviyesine ulaştıysa bu onarın sayesinde olmuştur. Ve medeniyetimiz daha da gelişecekse, bu yine onların sayesinde olacaktır.