Bizler millet olarak kendimizi hemen her konuda üstün görmeye eğilimliyiz biraz. Özellikle bazı konularda kendimize toz kondurmayız. Ancak tuhaf bir şekilde, pek çok konuda da aşağılık kompleksimiz vardır. Çelişkiler yumağı bir milletiz.
Biraz örnek vermek gerekirse, en kahraman milletizdir. En cesur askerler bizim askerimizdir. Dünyanın en iyi pilotları bizim pilotlarımızdır. Dünyanın en iyi komandoları bordo berelilerimizdir. Dünyanın en güzel ülkesi elbette ki Türkiye'dir. Bu listeyi uzatmak çok kolay ama gerek yok. Herkes biliyor söylenecekleri nasıl olsa.
Tüm bunlara itiraz ediyor değilim. Pek çoğuna ben de katılıyorum. Katılmadıklarıma da kısmen, en olmasa bile enlerden biri derim. O kadar iddialı olmasam da, toz da kondurmam hani. Eeee. Sonuçta ben de bu ülkede doğdum büyüdüm ve yaşıyorum. Mars'tan gelmedim ya...Kaptık birşeyler, iyi, kötü.
Türkçe'miz için de benzer bir durum söz konusu. Dünyanın en güzel dili deriz. Anlatım gücü çok yüksek deriz. Dünyanın en köklü dillerinden biri deriz. Bu listeyi de uzatabilirim ama, yine gereksiz bir uğraş olur.
Türkçe gerçekten dünyanın en eski dillerinden biridir. Bunu söylemek için ne tarihçi ne de filolog olmaya gerek yok. Biraz okuyan, araştıran herkes bunu bilir. Dilimiz özellikle söz sanatları konusunda çok güçlü bir dil. Bunu kabul etmek gerek. Tam bir şiir dili. Özellikle ünlü uyumunun getirdiği ahenk Türkçe'nin şiirsel bir dil olmasına büyük katkı sağlıyor. Ancak bana göre anlatım gücünde bazı sıkıntılar var.
Türkçe biraz damıtılmış bir dil. Öyle ki, açıklamak için sayfalar dolusu kitap yazılabilecek sözler söylemek mümkün. Üstelik bu damıtılmış hal günlük konuşma dilinde de kendini gösteriyor. Dilimiz için sakız gibi, nereye çeksen uzuyor benzetmesi de bundan kaynaklanıyor. Türkçe kurulan tümceler o kadar çok anlam içeriyor ki, muhatap olan kişi neresinden isterse orasından anlayabiliyor. Bu anlatım gücü şiir yazıyorsanız çok işinize yarayabilir. Ama bir anlam kargaşası yaratabildiği de bir gerçek.
Türkçe konuşurken söyledikleriniz farklı farklı anlaşılabiliyor. Bu az sözle çok şey anlatmanıza imkan verirken, bir yandan da kendinizi açık ve seçik şekilde ifade etmenizi zorlaştırıyor. Tam olarak ifade etmek istediğiniz şeyleri ifade edemeyebiliyorsunuz.
Kelime hazinesi bakımından Türkçe'nin biraz fakir oluşunun da bunda katkısı büyük. Yanılmıyorsam en geniş kapsamlı Türkçe sözlükte 80 bin civarı sözcük bulunuyor. İngilizce sözlük bunun neredeyse 10 katına sahip. Günlük konuşma dilinde kullanılan kelime sayısı ise bizde sanırım 150-160 iken ingilizcede 500-600 arası. Ne kadar az sözcük kullanıyorsak o kadar az kavram, o kadar az detay ifade ediyoruz demektir. Asıl sıkıntı da burada zaten.
Az sayıda kavrama sahip olmak düşünme yeteneğimizi de sınırlıyor. Detaylı düşünemiyor, derine inemiyoruz. Kavramlar birbirine karışıyor, ayrıntılar yok oluyor. Türkçe'de her zaman puslu cümleler kuruyoruz. Pek çok dilde konuşan biri fotoğraf netliğinde anlatmak istediğini resmedebilirken, biz empresyonist bir tablo çizmekten öte gidemiyoruz.Haliyle ne kendimizi açık ve net bir şekilde ifade edebiliyoruz ne de başkalarını açık ve net bir şekilde anlayabiliyoruz.
Sık sık İngilizce'den Türkçe'ye ve zaman zaman da Türkçe'den İngilizce'ye çeviri yapan biri olarak iki dil arasındaki anlatım gücü farkını yakından gözlemleyen biriyim. Hemen her çeviride karşıma Türkçe'de ifade edilemeyecek bir kavram çıkıyor. Türkçe'de İngilizce'ye çevirilerde ise özel deyişler dışında böyle bir durum yaşamak neredeyse imkansız.
Belki de benim Türkçe'ye yeterince hakim olmamam söz konusu olabilir. Ancak Türkçe'ye benden daha hakim kaç kişi var ki?
Türkçe'de tanımlanmamış çok fazla kavram var. Detaya inilmemiş, üstünkörü tanımlanmış. Bir metaforla örneklersek, karpuz denilmiş ama içindeki çekirdekler tanımsız. Çekirdeği ifade edemiyorsunuz, karpuz demekle yetinmek zorunda kalıyorsunuz. Çekirdeği ifade edememek bir yana, algılayamıyorsunuz da. Algılasanız da tanımlayamadığınızdan tıkanıyorsunuz. Kısaca Türkçe düşünmek için uygun bir dil değil. Net tanımlardan, betimlemelerden uzak, sezgisel, sisli bir dünya. Ve bu dünyada pek çok şeyi net olarak anlamak, kavramak, tanımlamak, algılamak mümkün olmuyor. Bu nedenle bizler ikinci hatta üçüncü bir yabancı dili çok iyi derecede öğrenmeliyiz. Aksi halde çağın gerektirdiği şekilde düşünemeyen insanlar olmaktan kurtulamayız.
Tabi ki benim yazdıklarıma şiddetle karşı çıkanlar olacaktır. Ancak partizanca Türkçe'yi körü körüne savunmak, Türkçe'yi olduğundan daha güçlü bir dil yapmaz.