Öncelikle Türkiye ekonomisi dışa bağlı bir ülke. Böyle olması da gerekiyor. Küreselleşen dünyanın bir parçası olmanın kaçınılmaz sonucudur bu. Aksi halde Kuzey Kore gibi içe kapalı bir ülke haline gelirdik. Dışa bağımlı bir ülke olmanın pek çok faydası var. Her şeyden önce Türkiye kendi iç dinamikleri ile yeterince büyüme sağlayabilecek bir ülke değil. Bu durumda Türkiye ekonomisinin düzelmesi büyük ölçüde dünyada ne olup ne bittiği ile de alakalı.
Dünya ekonomisine bakıldığı zaman ise yine umut veren bir resim görmek mümkün değil. İhracatımızın büyük bölümünü bilindiği üzere Avrupa ülkelerine yapıyoruz. Avrupa ülkelerinde ise ekonomi son derecede durgun. Bu durum ihracatımızın büyümesi önünde büyük bir engel. Eğer Avrupa ülkelerinde ekonomi canlanmaz ise Türkiye'nin ihracat yaparak büyüme olasılığı riske girer. Bu riski azaltmak için Türkiye'deki sanayiciler alternatif pazarlar arayabilirler. Alternatif pazarlardan biri olan Ortadoğu ülkelerinin durumu ortada. Güney Amerika ülkelerinde de durum hiç parlak değil. Orta ve Uzak Asya ülkeleri ise Türkiye için kısa vadede ciddi bir pazar oluşturabilir mi? Ya da Afrika ülkeleri? Avrupa'daki kaybı karşılamak zor görünüyor.
Böyle bir manzara karşısında ihracatımızda ciddi bir artış beklemek biraz zor. Hatta ihracatın büyümeyeceği, aksine küçüleceği dahi beklenebilir. İhracatımızda bir büyüme sağlanabilse dahi bu büyümenin Türkiye ekonomisinde hissedilir bir pozitif etki yaratacak düzeyde olmasını beklemek fazla iyimserlik olacaktır. Tabi küresel dünyada her an her şey olabilir. Bir de bakarsınız bir anda bahar rüzgarları esmeye başlamış, Avrupa ülkeleri hızla büyüme trendine girmiş... Ancak bu olasılığa bel bağlamak da tam anlamıyla hayalcilik olacaktır.
İhracat yaparak yeterince büyüyemeyecek olan ülkemizde iç piyasadaki talep de son derecede cansız. Her ne kadar son dönemlerde düşen kredi faizleri ile birlikte bir miktar canlanan inşaat sektöründeki konut satışlarının ekonomiye pozitif etkisi kısıtlı ve geçici olacaktır. Şurası açık ki inşaat sektöründe faaliyet gösteren firmalar ellerindeki stokları eritme derdindeler. Mevcut inşaatlarını tamamlayıp satmaya odaklanmış durumdalar. Yeni inşaatlar nadiren görülmekte. Ayrıca inşaat sektörü aracılığı ile büyüme her zaman geçici olur. Çünkü bir inşaatı yapar bitirirsiniz. Ortaya bir katma değer çıkar. Ama bu katma değer inşaatın bitimi ile sonlanır. Bir fabrika gibi sürekli ticari değeri olan mal üretilmez. Ancak orta ve uzun vaadede rant geliri ortaya çıkabilir.
Ülkemizdeki ekonominin iyiye gitmediğini artan işsizlik oranlarından anlamak mümkün. Eğer işsizlik oranları artıyorsa bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi mevcut çalışanlar işini kaybetmektedir. İkincisi işgücü piyasasına katılanlar (örneğin eğitim hayatını tamamlayanlar) iş bulamamaktadır. Ülkemizde her iki durumda olanlar da var. Hem pek çok kişi işini kaybetmiş hem de gençler iş bulamaz durumda. Bu durum üretimin artmadığı ve ekonomide bir büyüme ve canlanmanın beklenmemesi gerektiğine işaret ediyor.
Özellikle Ortadoğuda gerilen ortam petrol ve doğalgaz arzı üzerinde riskler oluşturuyor. Olası bir ciddi çatışma durumunda petrol ve doğalgaz fiyatlarında ciddi bir yükseliş olabilir. Böyle bir yükseliş enerji konusunda ciddi oranda dışa bağımlı olan ülkemizin ekonomisini son derecede kötü etkileyecektir. Ancak böyle bir durumu engellemeye gücümüz yetmez. Ancak tedbir alınabilir.
Kısacası ekonomik durum kısa vaadede düzelecek gibi görünmüyor. Yani 2020 yılından yükselen bir refah beklemek Polyannacılık oynamak olacaktır. Ancak şurası da kesin ki, böyle durumlarda insanlar acil olmayan tüm ihtiyaçlarını erteleme eğilimine girerler. Bu da bir talep birikimine yol açar. Bu talep birikimi ekonomide rüzgar pozitif yöne döndüğünde talep patlamasına yol açar. Bu talep patlaması ilk başta talep kaynaklı enflasyon baskısına yol açabilse de, aynı zamanda büyümeyi de hızlandıracaktır. Bu konuda umutlu olmak gerekir. Unutmayın, her karanlık gecenin ardında bir sabah vardır. Dünyada geçmişte pek çok ciddi ekonomik kriz yaşanmış ve hepsi atlatılmıştır. Bu sıkıntılı dönem de elbette, öyle veya böyle atlatılacaktır. Bu dönem atlatıldığında ise hızlı bir büyüme dönemine girilecektir. Asıl bu günlerde büyüme dönemine girileceği zaman, hem bu dönemin bize verdiği hasarları saracak hem de bizi çok daha ileriye taşıyacak şekilde hazırlanmak gerekir. Bu sıkıntılı dönemi güçlü bir büyümeye hazır şekilde atlatabilen ülkeler geleceğin gelişmiş ülkeleri olma şansını yakalayabilirler. Bu fırsatı yakalayamayanların ise kaderi yakalayan ülkelerin pazarı olmak olacaktır. Her şey bize bağlı. Yaptıklarımızla pazar mı olacağız yoksa gelişen, büyüyen bir ülke mi? Her şey bize bağlı...