23 Ekim 2011 Pazar

Karpuz Seçer Gibi Sigorta Seçin!




Sigortadukkanim.com, Türkiye’deki sigorta sisteminde çığır açacak bir yenilik ve espri anlayışıyla sektöre giriş yaptı.

“Karpuz seçer gibi sigorta seçin” mantığıyla en bol seçenek ve en ucuz fiyat avantajıyla sigorta ihtiyacınıza en hızlı çözümleri üretiyor. Sistemin karpuzla bağlantısını merak edenler için şu eğlenceli video son derece açıklayıcı:

Çok fazla sigorta şirketi ve çeşidi bulunduğu için, sigorta konusunda da seçim yaparken yardım gerekiyor tabii... Sigortadukkanim.com işte tam bu filmdeki karakter gibi ortaya çıkıyor; kasko ya da trafik sigortasında size en uygun online poliçeleri önünüze seriyor. İhtiyacınıza göre karşınıza gelen bu online teklifleri karşılaştırabiliyor ve size uygun olan sigorta poliçesini tercih edebiliyorsunuz. Geriye de “size en uygun fiyatı” veren online teklifi kabul etmek kalıyor.

Daha detaylı bilgi almak isteyenler; www.sigortadukkanim.com adresini ziyaret edebilirler.


Bir bumads advertorial içeriğidir.

18 Ekim 2011 Salı

AKP'nin Fakir Halk Hedefi

Başlık belki bu yazı için çok doğru olmayabilir. Ancak uzun süredir takip edilen ekonomi politikaları ve başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ÖTV artışları, zamlar ve güncellemeler üzerinde verdiği tepki böyle bir başlığın çok da yanlış olmayacağını düşündürüyor.

Bir ülkeyi yönetenler, halkın zenginliğini artırmayı, hayat standardını yükseltmeyi hedefler. Aksi halde zaman zaman kişi başı düşen milli gelirin ülkemizde 10000$'ı aştığını hükümet yetkilileri övüne övüne ifade etmezlerdi. Daha çok kazanan halk, ihtiyaçlarını daha çok karşılayabilecek, zorunlu ihtiyaçlar olan beslenme, barınma ve giyim gibi olmazsa olmaz ihtiyaçlarını rahatça karşılayacak ve bunun da ötesine geçip hayat standardını asıl artırıcı sosyal ve kültürel harcamalara da başlayacaktır. Sinemaya, tiyatroya daha çok gidecek, daha çok kitap okuyacak, dergi ve gazetelere belki abone olacak, eğitim ve kurslara katılarak kendini geliştirecek çeşitli hobiler edinecek ve bunları takip edebilecektir. Tabi ki daha güzel bir ev, daha lüks bir araba da edinmek isteyecektir. Bu durum ise tüketimin artması demektir. Oldukça düşük bir ortalama hayat standardının olduğu ülkemizde insanların geliri arttıkça tüketimin patlaması da bundan kaynaklanıyor. Daha önce karşılayamadığı ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışan insanlarımız, daha rahat, daha insanca bir hayat yaşamak istiyor. Ama tükettiği ürünlerin çoğu ithal olunca dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açık patlıyor.

Dış ticaret açığını kapatmak için hükümetin uyguladığı politika ise halkın daha az tüketmesini sağlamak. Bunu yapmanın yolu da alım gücünü düşürmek, yani fakirleştirmek. Belki elinize 10000$ geçecek ve bunla da hükümet övünecek ama o 10000$'ı nasıl harcayacağınıza, onunla ihtiyaçlarınızı ne ölçüde karşılayacağınıza da karar vermek istiyor. Bu nedenle işçi ve memurlara ancak enflasyon oranında zam yapılırken vergi oranları ve güncellemeler enflasyonun çok çok üzerinde oluyor. Yani kaşıkla verip kepçeyle almanın bir başka yolu.

Sayın başbakan hemen herkesin Porsche marka arabaya binebilecek ekonomik güce sahip olduğu bir Türkiye istemiyor, sayın başbakan insanların binebilirse ancak Fiat marka bir otomobile binebildiği bir Türkiye arzu ediyor. Yani halkın fakir, ihtiyaçlarını zar zor karşılayabilen, eline geçen gelirin çoğunu vergi olarak devlete geri ödeyen bir halk istiyor. Üstelik bu vergileri de an adaletsiz şekilde almaya devam ediyor. Porche'u olan biri de benzinin her litresine Fiat'ı olan ile aynı vergiyi ödüyor, yediği her somun ekmek için de, içtiği her bardak su için de aynı şey geçerli. Oysa ki zenginin daha çok vergi ödediği bir vergi sistemi olması gerekiyor. KDV ve ÖTV gibi vergiler ise fakir zengin ayırımı yapmıyor.

Kısaca sayın başbakanımız çok çalışın, az tüketin ve hayat standardınızı yükseltmeyin diyor.

14 Ekim 2011 Cuma

İnsafsız ÖTV Zamları ve Devletin Yanlış Vergi Politikası

Duymayan bilmeyen yoktur, ÖTV'ye ( Özel Tüketim Vergisi ) gelen yüksek zam gündemi meşgul ediyor. Otomobillerden cep telefonlarına alkollü içeceklerden sigaraya yapılan  bu ÖTV artışının etkisini yakında tamamen hissedeceğiz.  Bu vergi artışı ise hem ÖTV'nin varlığını hem de artışların insafsızlığını sorgulatır oldu.
Vergi artışları

ÖTV, 17 Ağustos 1999 depreminin zararlarını karşılamak amacıyla dönemin hükümeti tarafından çıkarılan geçici bir vergiydi ve güya depremin yaraları sarıldıktan sonra kalkacaktı. Ancak AKP hükümeti böyle bir gelir kaynağından vazgeçmek istemedi ve sürekli vergi haline geldi. Tanrı ülkemizi her nevi doğal afetlerden korusun. Yoksa hem afet yaşamımızı maffediyor hem de ardından devlet cüzdanımızı daha da sömürmek için bir bahane yakalamış oluyor. Çifte darbe yiyoruz yani.

Çok saygı duyduğum bakanlardan biri olan sayın maliye bakanımız Mehmet Şimşek, bu vergi artışlarını savunurken, zam ifadesi yerine güncelleme ifadesini kullanmayı tercih etmiş. Neden olarak da, tüm ülkelerde maktu vergilerin belirli dönemlerle ( genelde her yıl sonunda ) otomatik olarak güncellendiğini, ülkemizde ise bu güncelleme için bakanlar kurulu kararı gerektiğini ifade etmiş. Maktu vergi nedir bilmeyenler için açıklayalım. Maktu vergi mal ya da hizmetin fiyatı ya da maliyeti üzerinden belli bir oran üzerinden hesaplanmayan, doğrudan sabit ya da belirli aralıklarda değişken tutarlarda alınan vergidir. Eskiden cep telefonları için sınır değer olan 40 TL  idi ve sınır değeri aşan tutarlar için de %20 ÖTV alınıyordu. Yani 40 TL altında fiyata sahip bir cep telefonuna 40 TL ÖTV maktu vergi olarak ekleniyor, sonra oluşan 80 TL yeni fiyata da %18 KDV ekleniyordu. Bu arada ödediğiniz 40 TL ÖTVnin de KDV'sini ödüyorduk. Şimdi ise bu 40 TL sınır 100 TL'ye yükeltilmiş. Yani 2.5 kat ( % 250 ) artırılmış. Benzer şekilde yüksek ÖTV artışları otomobiller için de geçerli.

Her ne kadar lüks sınıfa giren otomobillerdeki artış oranı daha yüksek olsa da, bu vergi artışının düşük ve orta gelir grubunda yer alan insanları koruduğu savunulamaz. Hele hele bu artışa bir güncelleme denilemez. Enflasyon oranında bir maktu vergi sınır artışı ile karşı karşıya kalsaydık buna bir güncelleme diyebilirdik. Ancak bu vergi artışları hem gerçekleşen hem de beklenen enflasyon oranlarının oldukça üzerinde olduğu için güncelleme ifadesi ne kadar doğrudur bunu takdirinize bırakıyorum.

Bu son zamlarla birlikte devletin kasasını yine alt ve orta gelir grubunda yer alan vatandaşlar dolduracak. Ülkemizdeki vergi sisteminin adaletsizliği ortada bir gerçek iken mevcut hükümetin bu adaletsizliği gidermek yerine daha da üzerine gitmesi de kabul edilebilir  bir durum değil. Kuşkusuz bunda Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu olan cari açığa karşı bir tedbir amacı da var. Ancak, dış ticaret açığının körüklediği cari açığı kapatacağız diye vatandaşın sırtına yüklenmek ve zaten düşük bir hayat standardında yaşamaya mahkum edilen halkımızın hayat standardını daha da düşürmek ne kadar insaflı bir davranıştır. Aynı zamanda işçiye ve memura nasıl hesaplandığı ve ne kadar gerçeği yansıttığı oldukça tartışmalı olan enflasyon oranlarında zam yapılırken bu tür dolaylı vergilere ve elektrik, akaryakıt ve doğalgaz gibi halkı doğrudan etkileyen kalemlere yüksek zamlar yapmak da tek kelime ile insafsızlıktır. Bütün bunlar olurken milletvekillerinin akaryakıt giderlerinin de vergilerimizle karşılanacağı haberi kamu vicdanını rahatsız etmiyor ise eğer, bu ülkede yaşayan insanlara bu yapılan zamlar  ve daha da fazlası kesinlikle müstehaktır.



12 Ekim 2011 Çarşamba

Türkiye'de tablet pc üretilebilir mi?

TABLET PC

Son günlerde tablet pc haberleri medyada çokça yer almaya başladı. Fatih projesi adı altında, tam emin olmasam da MEB'na ait olduğunu tahmin ettiğim proje çerçevesinde öğrencilere tablet pc dağıtılması söz konusu. Bu projeyi son günlerde medyaya sıkça taşıyan konu ise, tıpkı yerli otomobilde olduğu gibi, tablet pc'lerin de yerli imkanlarla üretilebilip üretillemeyeceği ve bunu kim ya da kimlerin başarabileceği konusu. Önce şu tablet pc nedir ve öğrencilere ne gibi imkanlar sağlayacak ona bir bakalım.

Tablet pc küçük boyutlu, hafif ve düşük performanslı bir bilgisayardır ama buradaki düşük performans ifadesi için yeni masaüstü ve dizüstü bilgisayarların performanslarına kıyasla düşük bir performansa sahip olduğunu belirtmek gerek. Bu bilgisayarların öğrencilere çok faydalı olacağını şiddetle savunanlar var, aksini iddia edenler de var. Eğer bu proje hayata geçirilir ise öğrencilere tablet bilgisayar dağıtılacak, öğrencilerin ders kitapları tablet bilgisayarlarda yüklü olacak, aynı zamanda öğrenciler ders notlarını da defterlere değil tablet bilgisayarlarına kaydedecekler. Aynı zamanda okulda ve hemen her yerde internete erişip çok daha fazla kaynaktan bilgiye ulaşabilecekler. Örneğin tarih dersinde İstanbul'un fethi konusunu öğretmenleri anlatırken kitabın dışında internetteki kaynaklardaki bilgier de önlerinde olacak. Bu durum elbette ki pek çok konuda öğretmenleri de zorlayacaktır, çünkü öğrenciler çeşitli kaynaklardan edindikeri bilgileri öğretmenlerine soracak, hatta zaman zaman onların hatalarını daha düzeltebileceklerdir. Bazı öğretmenlerin bu gelişmeden rahatsız olacağı kuşkusuz. Aynı zamanda çok sayıda kitap ve defterle dolu ağır çantaları taşımak yerine bir tablet pc taşıyacaklar ve büyük bir eziyetten de kurtulacaklar. Bu açıdan oldukça faydalı bir proje.

Ancak bazı kişiler bu projenin olumsuz yanları olduğunu ve faydadan çok zarar vereceğini iddia ediyorlar. Bu kişilerin savundukları noktalar da dikkate değer. Öncelikle bu bilgisayarların hem pahalı hem de hassas cihazlar olduklarını belirtip, çocukların çok kısa sürede bu bilgisayarları bozacaklarını beliriyorlar ki bu da oldukça gerçekçi bir bakış açısı. Çocukların bu bilgisayarlara yeterli özeni göstereceğini düşünmek pek akılcıl değil. O nedenle öğrencilere dağıtılacak bilgisayarların kesinlikle halihazırda piyasada olan tablet pc'lerden çok daha dayanıklı olması, toza, suya ve darbelere karşı yüksek direnç gösterebilmesi gerekiyor. Öte yandan çocukların bu bilgisayarlar ile zararlı içeriğe sahip sitelere de gireceği, kendilerine faydalı siteler yerine zarar verecek sitelerde zaman geçireceği ve bu bilgisayarları dersten çok oyun oynamak için kullanacağını ifade ediyorlar. Her ne kadar bu konuda haksız olmasalar da, çeşitli programlar ve filtreler ile öğrencilerin girebilecekleri siteler kısıtlanabilir. Oyun konusuna gelince, bazı bilgisayar oyunlarının çocukların zeka gelişimine faydalı olduğunu iddia edenlerin de bulunduğunu belirtmek gerek. Ayrıca bilgisayar ve hele de internetin zararlarından söz edip, bu konuda düzenlemeler, kısıtlamalar, yasaklar, filtreler vb tedbirleri alanların genellikle teknoloji çağından önce yetişmiş, bilgisayar ve interneti yeteri pek kullanmayan, 10 yaşındaki bir çocuk kadar dahi bilgisayar bilgisine sahip olmayan, dolayısıyla aslında ne olduğu konusunda pek az şey bildikleri halde tu kaka diyen kişiler olduklarını da üzülerek görmekteyiz.

Tablet pc'lerin yerli imkanlarla üretimi konusuna gelirsek, durum ne çok karamsar ne de çok ümit vaat ediyor. Avrupanın tek dizüstü blgisayar üretim tesisi Türkiye'de bulunuyor ve Vestel'e ait. Vestel kendi imkanları ile sadece montaj değil, özellikle anakart gibi temel parçaların da tasarım ve üretimini gerçekleştiriyor. Bununla birlikte bilgisayar çok teknik bir konu. Türkiye'de bilgisayarın beyni olan işlemcilerinin üretilmesi şu an için bir hayal olmanın ötesine geçemez. Çok çok yüksek bir teknoloji ile üretilen işlemcileri zaten dünyada üretebilen bir avuç firma bulunuyor ve bu firmalar da sahip oldukları teknolojiyi paylaşma konusunda hiç de gönüllü değiller. Aynı zamanda bu bilgisayarlarda kullanılacak belleklerin çeşitli mikroçiplerin ve diğer birimlerin de ülkemizde üretimi zor. O kadar yüksek teknolojiye sahip olmadığımızı üzülerek belirtmek gerek. Bununla birlikte, çeşitli temel parçaları ithal ederek -ki burada dünyadaki bilgisayar üreticilerinin çoğunun bu tür bileşenleri temel birkaç firmadan temin ettiklerini de belirtelim- yüksek bir yerli katkı ile tablet bilgisayarların ülkemizde üretilmemesi için hiçbir neden yok.

Ülkemizdeki siyasi irade özel sektöre yerli otomobil ve bilgisayar gibi konularda gaz veremek yerine, çok büyük yatırımlar ve yüksek riskler almayı gerektiren bu gibi konularda, hazır dış borç yükü de azalmışken, elini biraz daha taşın altına koymalı. Fransız devleti Renault'un ortağıdır. Türkiye'de de devlet işin içine girmeli, sermaye koymalı, riski paylaşmalı, teşvik etmeli ama yönetim işine de pek karışmamalıdır.