Diyince
Balık diyince aklıma kılçık gelir
Kılçık diyince toz
Toz diyince nem
Sürünürek koşan günler geçtiğince
Hayat diyince aklıma ter gelir
Bir ömür bildiğimce
Gelir gider olduk
Gönül ipi serdiğimce
Sabah görmeden akşamı bulduk
Hazan yaprağı sevdiğimce
Yakın ektik uzak bulduk
Tene ten değdiğince
12.04.09 06.30
Şiirin Açıklaması:
*****Önemli Önsöz*****
Öncelikle şiir yazanın değil okuyanın şiirdir. Bu bakımdan bir şairin şiiri hakkında açıklama yazması aslında çok da doğru bir şey değil. Ancak bu açıklama belki, bundan sonraki şiir paylaşımlarımda şiirin nasıl okunması gerektiği hakkında bir ipucu verebilir diye düşünmekteyim. Zaten bundan sonra paylaştığım şiirlerin açıklamasını yapmacağım. Sizler ne anladığınızı yorum ekleyerek ifade edebilirsiniz.
Açıklama:
Öncelikle şiiri yazarken ne düşündüğümü ve hissettiğimi tam olarak hatırlamadığımı belirtmem gerek.
"Balık diyince aklıma kılçık gelir"
Burada balıkla ne kast edilmiştir? Balık avına gittiğinizde oltanıza yemi takar ve beklersiniz. Bu bakımdan balık beklenilendir, umulandır, hayali kurulandır. Balık size sabretmeyi öğretendir. Üstelik geleceğinin de garantisi yoktur, belki umutsuz bir bekleyiştir, ancak bitmeyecek bir bekleyiştir aynı zamanda.
Balık yerken eğer dikkat etmezseniz boğazınıza kılçık takılabilir. Kılçık yediğiniz balığın tüm keyfini kaçırır, yediğiniz balık burnunuzdan gelir adeta. Balık denilince kılçığın akla gelmesi, şartlı refleks olmuş bir durum gibidir. Ne zaman bir balığa kavuşulsa, yani ne zaman kurulan bir hayal gerçek olsa, bir beklenti gerçekleşse, bir kılçık tüm keyfini kaçırmıştır balığın. Belki bin bir emek çekilmiştir, sabredilmiştir yıllarca, ancak balık ağız tadıyla yenilememiştir. Emele kavuşmanın huzuru ve mutluluğu yaşanılamamıştır.
Kılçık denilince akla gelen toza gelelim. Toz, uzun süre dokunulmamış eşyaların üzerinde birikir. Şiirde kılçık ve toz arasında bağ kurulması, kılçıkların geçmişte kaldığına işaret ediyor. Ancak bunun nedeni artık balık yerken boğazına kılçık takılmamasından değil, artık balık avlamaktan, yani bir şeyleri umut etmekten, hayal kurmaktan,beklemekten vazgeçmiş olmanın bir sonucudur. Bir pes ediş söz konusudur. Bunu şiirin sonraki bölümlerinden rahatlıkla anlamak mümkün.
Tozlu eşyaları karıştırırsanız tüm tozlar havalanır. O kadar çok tozludur ki, yani o kadar çok zaman geçmiştir ve üzeri tozlanmış o kadar çok gerçekleşmemiş, bir kılçık tarafından bozulmuş umut/beklenti/hayal vardır ki, ne zaman eski defterler karıştırılsa, tüm tozlar havaya uçuşmakta, yani eski yaralar deşilmekte, hayal kırıklıkları yürek burkmakta ve gözler nemlenmektedir. Tozla nem arasındaki bağlantı, tozlu defterleri karıştırma sonucu uçuşan tozların göze kaçacağı, yani kalbi buracağı ve gözleri nemlendireceği gerçeğidir.
"Sürünerek koşan günler geçtiğince" mısrasına gelelim. Günler sıkıntılı geçmiştir, kırıklıklarla, üzüntülerle doludur. Ya da boşuna da olsa bekleyiş vardır. Beklenen ne kadar özelse, beklerken geçen zaman o kadar uzun gelir insana. Yani oltayı atıp beklerken zaman geçmek bilmemiştir. Hep bir endişe ve merak vardır, hep bir sabırsızlık... Ancak aradan onca zaman geçip de, bugüne gelindiğinde anlaşılmıştır ki o adeta sürünerek geçen günler ne de çabuk tükenmiş. Belki de bitmek bilmez gibi gelen bir ömür tükenmiş. İçinde bulunulan an ne kadar sürünerek geçiyor gibi gelirse gelsin insana, aslında zaman koşmaktadır dört nala. Koşmuştur da. Bu günler boyunca bekentiler/hayaller/ümitler hep boşa çıkmıştır, artık pes edilmiştir ama. Artık günler de koşarak geçmektedir.
Hayat, baştan sona bir savaşımdır, bir kavgadır. Çocukluk oyunlarından, eğitim hayatıne, ordan işe girme, ekmek parası derdi, evlilik, sorumluluklar. Çalışmak, ter dökmek gerekmiştir bilinen, yani ömrün yaşanmış parçasında. Hiç bir şey kolay olmamıştır, belki biraz talihsizlik ima edilmektedir. Yani her şey normalde olması gerekenden daha zor olmuştur, balıklar hep başkalarının oltalarına uğramıştır. Yani zaten hep bir kılçığın keyfini kaçırdığı o umutlar/hayaller/beklentiler de zor gerçekleştirilmiştir.
Gönül ipi kısmı biraz karışık. Nasrettin Hocan'nın ipe un serme fıkrası vardır. Fıkrayı anlatmayacağım tabi ki. Burada boşa çıkan hayaller/bekleyişler/umutlar, geçmişte kalan iyi kötü anılar bir ipe sıralanmıştır. Çamaşır iplerindeki mandallar gibi zamana göre sıralanmış mandallar ve onlara asılı çamaşırlar gibi. Burada ip aslında zamandır, yaşanılan zaman. O zamana serilen de yaşanmışlıklardır. Her birine gelinmiş, sonra terk edilmiştir. Hiç bir şey kar kalmamıştır. Her biri boşa çıkmıştır, kırmıştır, üzmüştür. Gönülde yaşanan içsel zamanda, yani aslında koşan zamanı sürünüyormuş gibi algılatan zamanda, pek çok olaylar olmuş pek çok yerlere gidilmiş, pek çok insanlarla tanışılmıştır belki. Ancak hepsi artık geçmişin bir parçasıdır, o kadar.
Sabah görmeden akşamı bulduk demekler belki ilk mısraya bir gönderme var. Yani daha balığın mutluluğunu yaşamaya başlamadan, ilk lokmada bir kılçık geldi takıldı ve onca zaman sabredilip beklenilen mutluluk bir anda, daha başlamadan sona erdi. Belki de zaman o kadar hızlı geçti ki, öyle algılandı. Belki de az da olsa mutlu olundu, ancak o anlar da mutluluğa doymayı bırakın, tadına alışamadan henüz sona erdi. Yarım kalan mutluluklar dizisi. Yarım kalan aşklar, arkadaşlıklar bir anda sona erdi, daha yaşanacak çok şey vardı belki ama, bir anda hazan yaprağı gibi solup sarardılar, döküldüler, yerde biriktiler. Burada çokluk da var. Yani balık denilince akla kılçık gelmesinin nedeni var. O kadar çok defalar kılçık takılmış ki boğaza, bu kılçıkların, belki de daha başlamadan sona erdirdiği mutlu anlar, tükenen hayaller, tükenen aşklar ve arkadaşlıklar,yani en azından bir zamanlar sevilen insanlar, sonbaharda toprağı yorgan gibi örten hazan yaprakları kadar çoktu demek ki.
Yakın ekip uzak bulmak. Yani erişmek için çabalamak. Adeta bir kıyıya ulaşmak için kulaç atmak gibi. Ancak yakınlaşmak için atılan her kulaç biraz daha uzaklaştırmıştır. Dalgalar, yani yaşam şartları, yani kader belki, galip gelmiştir hep. Tüm emekler boşa gitmiştir. Tene ten değmekten kasıt bir sevgilidir muhtemelen. Kaç kişiyi sevmilmişse ulaşılamamıştır, ulaşılmaya çalıştıkça araya mesafeler girmiş, ve bu mesafeler aşılmaya çalışıldıkça büyümüştür. Belki de salt sevgili değildir kasıt. Uzanıp dokunabileceğin, yardım elini sana uzatabilecek, güvenebileceğin arkadaşlardır. Oysa suya düşülmüştür bir kere, kulaçlar hep boşadır artık. Sarılınılacak tek şey ise yılandır. Acımasız hayatın soğukluğu, yani ayrılık ve bitişler.
İşte böyle, biraz acele oldu, ve de özensiz. Kusuruma bakmazsınız umarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder