18 Ocak 2012 Çarşamba

Psikozik Düşüncelerle Yaşam

Yaşam! Sihirli bir kelime gibi. Ama pek de sihirli bir tarafını göremedim şimdiye kadar. Algılayabildiğimiz varlıklar içerisinde en üstün olan insanlar bile aslında o kadar sıradan ki...

Evet insanlar sıradan canlılar. Temel eğitimi almış herhangi biri buna rahatlıkla itiraz edebilecek yetersizliktedir kuşkusuz. Yetersizliktedir çünkü kitapta yazanları ezberletmeye, ancak düşünmeyi gereksiz, yersiz, zararlı bir fiil haline getirmeye dayalı bir sistemden çıkıp geliyorlar. Başkası da beklenemez haliyle böyle kimselerden. Ancak tabi ki aralarında istisnai durumda olanlar bulunuyor. Onlar şanslı olanlar ve belki de biraz zeki. Tabi burada böyle olmayanlar zeki demek doğru değil ama kullanılmayan zeka potansiyel olarak var olsa da, atalarımızın dediği gibi, işleyen demir pas tutmaz, ama işlemeyen tutar. Bu durumda kullanılmayan zeka var olsa da sönmeye mahkumdur.

Zekayı bir kenara bırakıp yaşama ve yaşayanlara bakmalı. Sonuçta bir ağaç ya da bakterinin pek de zekaya ihtiyacı yoktur yaşamak için. Hatta insanların bile. Cehalet mutluluktur sözüne inan pek çok insan bulmak mümkündür ki, bir yere kadar doğruluk payı da vardır. Aslında tamamiyle doğrudur. İnsan ne kadar çok şey bilirse o kadar çok şeyi anlamaya, kavramaya çalışır. Kafasında onlarca soru işareti, arayış yer alır ve bunlara bazen yeterli bir cevap bulamadığından bazen de bulduğu cevapları beğenmediğinden sürekli mutsuz olur. Cahil olmak kafayı takacak az şeye sahip olmak demektir ve bu bakımdan cehalet kesinlikle mutluluk kaynağıdır. Ama en azından ben bu şansı, yani cahil olup da mutlu olma şansını kayettim. Çok bilge olduğu iddia etmiyorum kesinlikle, aksine çok şey bildiği iddiası cahillikten doğar zaten. Çünkü cahil olan öğrenilecek ne kadar çok şey olduğunu da bilmemektedir. Bir bakıma yumurtadan çıkamamış civciv gibidir ve tüm kainat onun için içinde bulunduğu küçücük yumurtadır. Oysa o ince çeperin dışında kıyas kabul etmez boyutlarda bir evren vardır.

Canlılara baktığımızda yaptıkları şeyler basittir. Çok tepeden bakarsak, doğra, büyür, neslini garantiye alır yani ürer ve ölür. Bu bütün canlılar için ortaktır. İnsanlar için de bu aynen geçerlidir. İnsanlar da doğar, büyür, ürer ve ölür. Onun dışında diğer pek çok canlının dert etmediği pek çok şeyi kendine dert edip durur. Avcı-toplayıcı ilkel insan doğasının çağdaş insana yansıması hortumcu, servetine servet katma düşkünü, ikinci ev, ikinci araba peşinde koşan insandır. Ama neden böyle gereksiz şeyler için zaman harcıyoruz?

Bir insan anne ya da baba olduktan sonra, eğer bir Thales, bir Dostoyevski, bir Beethoven olamamışsa (ki böyleleri çok binde bir çıkar ) torunlarının çocukları isimlerini hatırlamaz ve torunları öldüğünde bu dünyadan tamamıyla silinirler. Hatta, torunları bile isimlerini hatırlamayabilir. Ancak servet paylaşımı gibi nedenlerle eski defterler karıştırılırsa büyükanne ve büyükbabalarının isimlerini görürler. Evlerinin duvarında onların resmini asma, ya da bir çerçeveye koyup işyerlerindeki masalarının üstüne koyma gibi şeylere ihtiyaç duymazlar.

O nedenle bu yalan dünyada insan yaşamının herhangi bir canlının yaşamından çok daha derin bir anlamı yoktur. Sonuçta bizi hatırlamyacak neslimiz için çalışıyor hatta savaşıyoruz.

Ev alanları düşünün. Toprağa paralarını, emeklerini, yıllarını gömerler. Gömdükleri aslında hayatlarıdır. Bugün ortalama bir gelir ile herhangi bir kişinin ev sahip olabilmesi için en az 20 yıl tasarrufta bulunması gerekir. Yani 20 yıl boyunca sürekli insanı mutlu edecek zevklerden uzak durmalıdır. Sonra bizi hatırlamyacak, hatta  buraktığımız mirası çoğu zaman çarçur edecek, o serveti biriktirmek için sarf ettiğimiz emeğin değerini hiç anlamayacak çocuklarımız, bir güzel gününü gün edecek. Ama yine de didinir dururuz. Bu nedenle etrefaımızda emekli olduğu halde kredi taksiti ödeyen onlarca inasan bulmak mümkündür.

Oysaki şu kısacık insan ömründe yapılması gereken en doğru şey, "Carpe Diem" felsefesini benimeyip, anı yaşamaktır. Taşa toprağa gömeceği para ile bir insan, kendi hayatını yaşayabilir. Gezip tozabilir, dilediği pek çok şeyi yapabilir. Sonuçta çadırda yaşayan da sarayda yaşayan da toprak olup giderken yanlarında götürmüyorlar bu dünyada uğruna hayatlarını harcadıkları evleri, fabrikları, şirketleri... Ama yanlarında götürüyorlar sadece dolu dolu yaşadıkları zamanlardan kalma hatıraları.




Hiç yorum yok: