2 Ağustos 2012 Perşembe

Kendi Kalıplarını Dayatmacı Demokratlar

Demokrasi farklı düşünenlerle birlikte yaşamayabilmektir.
Demokrasinin tüm dünyada üzerinde uzlaşıldığı geniş bir tanımı malesef yoktur. Sokaktaki insanlar "Demokrasi nedir?" sorusu ile karşılaşsalar muhtemelen, "Halkın kendi kendini yönetmesi","Çoğunluğun dediğinin olması","Farklı görüşlerin dile getirilmesi" gibi cevaplar vereceklerdir. Ancak tüm bu cevaplar, her ne kadar demokrasinin tanımı içinde yer alsa da, yetersizdir.

Burada elbette ki ben de demokrasinin tam bir tanımını yapmayacağım. Bunun nedeni, böyle bir tanımı yapmak için kendimi yeterli görmemem ve bir kişinin değil, kalabalık bir akil adamlar topluluğunun fikir birliği ile böyle bir tanımın ortaya çıkmasının gerekliliğine inanmamdır. Ancak bu demokrasinin tanımında bir eksiklik olduğunun ayırdında olmamamı gerektirmiyor.

Demokrasilerde düşünce özgürlüğü olmazsa olmazdır. İnsanların düşüncelerine saygı duymak, en zıt düşüncelerin bile dile getirilmesine olanak sağlamak demokrasinin gereğidir. Bütün bunların yanısıra demokrasilerde kimse bir diğerine kendi düşüncesini baskı ile, zorla, dayatmayla benimsettiremez. İnsanların düşüncelerinii, duygu ve hislerini istediği yönde provoke edemez. Kısaca insanlara kendi düşüncesini kimsenin dayatamayacağı gibi, insanların kendi gibi düşünmesini sağlamak amacıyla insanların duygu ve düşüncelerini manipüle edici, provoke edici, aldatıcı, bir nevi güdücü girişimlerde bulunamaz. Bulunur ise, ne kadar demokrasiye bağlı olduğunu, demokrat olduğunu dile getirirse getirsin, farklı düşüncelere katlanamayan, farklı düşünenleri istemeyen antidemokrat bir kişiliğe sahip olduğu apaçıktır. Hatta bu tür eylemler demokrasi etiğine de insanlık etiğine de sığmayan, ahlaki olmayan davranışlardır. Bir tür bel altından vurmadır, kaçak dövüşmedir.

Demokrat olduğunu ifade eden kimselerden doğal olarak farklı düşünenlere karşı düşmanca söylemler duymak beklenmez. Farklı düşünenleri itici, dışlayıcı, ayıplayıcı, ötekileştirici söylemlerde bulunarak, kendi gibi düşünenler ile düşünmeyenleri kutuplaştırıcı davranışlarda bulunmaz. Çoğunluğu oluşturanlar, çoğunluğun düşüncesine, bakış açısına, dünya görüşüne aykırı olan azınlıktakileri baskı altına alıcı, sindirici eylemler ile, farklı olanlara kendi kalıplarını dayatamaz.

Farklı düşünen, farklı dünya görüşüne sahip olan, farklı hayat tarzını benimseyen insanların baskı altına alındığı, ezildiği, aşağılandığı, çeşitli olumsuz sıfatlarla anıldığı, korkutulduğu bir toplumda barış ve huzur olması çok zor olduğu gibi, bu toplumların demokratik bir toplum olduğunu iddia etmesi ancak gülünç bir şakadan öteye gitmez.

Demokrasi karşılıklı saygı gerektirir. Demokratik olmayan kimselerin kendi gibi düşünmeyenlere karşı en başta saygısı yoktur.

Demokratik ülkelerde kanunların temeli ne kültürel geçmiş, ne herhangi bir din, ne de belli bir sosyal sınıfın görüşü olabilir. Bu tür ülkelerde kanunlar en başta evrensel hukuk ile temellendirilmelidir. Tabi ki belli noktalarda kültürel ve dinsel inanışlar referans alınabilir ancak evrensel hukuk ilkeleri ile kültürel ve dinsel inanışların çakıştığı noktada geçerli olan evrense hukuk ilkeleri olmak durumundadır.

Tüm bunları ve daha fazlasını göz önüne aldığımızda, insan ne kadar demokratik bir ülkede yaşadığımızı sorgulamadan edemiyor değil mi?

Hiç yorum yok: