Demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Eylül 2019 Cumartesi

Demokraside Toplumun Görev ve Sorumluluğu

İçinde bulunduğumuz çağın en iyi yönetim sistemi olarak demokrasiyi kabul ederiz. Bir ülkenin demokratik olup olmaması aynı zamanda çağdaş olup olmamasının da bir ölçütüdür. Gitmek isteyeceğiniz ülkelerin listesini yaptığınızda, listenizde antidemokratik bir ülke bulunma olasılığı oldukça düşüktür. Bu da ortalama bir insanın ister yaşamak, isterse kısa bir süre iş veya turistik amaçla bulunmak için bile demokrasinin bulunduğu ülkeleri tercih ettiğini gösterir.

Her ne kadar çağımızın en iyi yönetim sistemi demokrasi olsa da, demokrasinin her toplum için ideal bir yönetim sistemi olup olmadığı tartışılır. Bunun nedeni demokraside, antidemokratik sistemlerde belirli bir kişi veya kişilerce üstlenilmiş pek çok görev ve sorumluluğun topluma aktarılmış olmasıdır. Böyle bir görev ve sorumluluk aktarımı, toplumu oluşturan bireylerin antidemokratik ülkelerde yaşayan bireyler için önemli olmayan bir takım niteliklere sahip olmasını gerekli kılar. 

Öncelikle demokratik olmayan ülkelerde sıradan bireyler için mevcut düzene uymak, vergilerini vermek ve gerektiğinde ülkelerini savunmak devletlerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmek için yeterlidir. Yönetimde kendilerine tanınmış haklar varsa, bu hakları kendilerine tanınan ölçüde kullanabilirler. Kendilerine tanınmayan hakları talep etmek veya kendilerine tanınan hakları iyileştirmek için mücadele etmek bireylerin katı cezalarla karşılaşmalarına yol açar. Böyle bir talep ve mücadele ancak çok büyük kitleler halinde gerçekleştirilirse başarıya ulaşabilir. Ancak yine de pek çok birey yaşanan süreçte ağır bedeller ödeyecektir. Bu tür ülkelerde devlet politik olarak toplumu oluşturan bireylerin pasif olmasını ister ve karşı gelen kişileri pasifize etmek için katı tedbirler almaktan geri durmaz. Devlet işlerine kafa yormak, eleştirmek ve fikir beyan etmek bireylerin üzerine vazife değildir. 

Demokraside ise durum tam tersidir. Bireyler geçici olarak kendilerini yönetecek kişileri seçimle başa getirirler. Demokratik ülkelerde devleti yöneten kişiler toplumun içinden çıktığından, toplum devleti en iyi şekilde yönetecek donanım ve kabiliyete sahip kişileri yetiştirmek ve bu kişiler arasından en iyilerini seçmek durumundadır. Ardından seçilmişlerin her adımını yakından takip etmek, hatalı politikalarına itiraz etmek, yani onları görevleri süresince de denetlemekle görevlidirler. Seçilenler görevlerinde başarılı bulunurlarsa tekrar seçilebilirler, yetersiz bulunanlar veya daha iyi bir alternatifi olduğu düşünülen seçilmişler bir sonraki seçimde toplum tarafından yine seçimle görevlerinden alınırlar. Bu durum demokratik ülkelerde toplumun aşağıdaki görev ve sorumluluklara sahip olmasını gerektirir:

  • Devletin pek çok kademesinde (Örn: Muhtar, belediye başkanı, millet vekili vb.) görev yapacak yeterli yetkinlikte kişiler yetiştirmek ve bu kişiler arasında en iyi adayları seçimle görevlendirmek.
  • Seçimle toplum tarafından görevlendirilmiş her yöneticiyi sürekli olarak denetlemek.
  • Başarılı bulunan yöneticileri daha iyi bir alternatif yoksa tekrar görevlendirmek, başarısız bulunan veya daha iyi bir alternatifi olanları seçimle görevden alarak yeni yöneticileri görevlendirmek.
Demokratik yönetimlerde toplumun üzerindeki bu görev ve sorumluluk aslında oldukça ağırdır. Toplumun bu görev ve sorumlulukları layıkı ile yerine getirememesi halinde devlet yönetiminde önemli konumlara bu konumlar için yeterli niteliklere sahip olmayan kişiler geçer. Bu durum ise devleti yıkıma dahi götürebilecek bir süreci başlatır. Toplum seçilmişlerin her hatasından sorumludur ve bedelini de ödeyecektir. Toplumu oluşturan bireyler böyle bir durumda seçilmişleri suçlayabilirler. Ancak asıl suçlu demokrasiye karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmekte yetersiz kalan toplumun kendisidir. 

Bu nedenle demokratik ülkelerde toplumu oluşturan her bir birey seçilmişleri değerlendirebilecek yeterliliğe sahip olmak durumundadır. Böyle bir değerlendirmenin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi ise belirli bir entelektüel birikime sahip olmayı gerekli kılar. Demokratik bir toplumda cehalet bir lükstür. Çünkü her bir birey devlet yönetimi sorumluluğunu paylaşmaktadır. 

İyi bir demokrasi ancak aydın toplumlarda var olabilir. 

2 Ağustos 2012 Perşembe

Kendi Kalıplarını Dayatmacı Demokratlar

Demokrasi farklı düşünenlerle birlikte yaşamayabilmektir.
Demokrasinin tüm dünyada üzerinde uzlaşıldığı geniş bir tanımı malesef yoktur. Sokaktaki insanlar "Demokrasi nedir?" sorusu ile karşılaşsalar muhtemelen, "Halkın kendi kendini yönetmesi","Çoğunluğun dediğinin olması","Farklı görüşlerin dile getirilmesi" gibi cevaplar vereceklerdir. Ancak tüm bu cevaplar, her ne kadar demokrasinin tanımı içinde yer alsa da, yetersizdir.

Burada elbette ki ben de demokrasinin tam bir tanımını yapmayacağım. Bunun nedeni, böyle bir tanımı yapmak için kendimi yeterli görmemem ve bir kişinin değil, kalabalık bir akil adamlar topluluğunun fikir birliği ile böyle bir tanımın ortaya çıkmasının gerekliliğine inanmamdır. Ancak bu demokrasinin tanımında bir eksiklik olduğunun ayırdında olmamamı gerektirmiyor.

Demokrasilerde düşünce özgürlüğü olmazsa olmazdır. İnsanların düşüncelerine saygı duymak, en zıt düşüncelerin bile dile getirilmesine olanak sağlamak demokrasinin gereğidir. Bütün bunların yanısıra demokrasilerde kimse bir diğerine kendi düşüncesini baskı ile, zorla, dayatmayla benimsettiremez. İnsanların düşüncelerinii, duygu ve hislerini istediği yönde provoke edemez. Kısaca insanlara kendi düşüncesini kimsenin dayatamayacağı gibi, insanların kendi gibi düşünmesini sağlamak amacıyla insanların duygu ve düşüncelerini manipüle edici, provoke edici, aldatıcı, bir nevi güdücü girişimlerde bulunamaz. Bulunur ise, ne kadar demokrasiye bağlı olduğunu, demokrat olduğunu dile getirirse getirsin, farklı düşüncelere katlanamayan, farklı düşünenleri istemeyen antidemokrat bir kişiliğe sahip olduğu apaçıktır. Hatta bu tür eylemler demokrasi etiğine de insanlık etiğine de sığmayan, ahlaki olmayan davranışlardır. Bir tür bel altından vurmadır, kaçak dövüşmedir.

Demokrat olduğunu ifade eden kimselerden doğal olarak farklı düşünenlere karşı düşmanca söylemler duymak beklenmez. Farklı düşünenleri itici, dışlayıcı, ayıplayıcı, ötekileştirici söylemlerde bulunarak, kendi gibi düşünenler ile düşünmeyenleri kutuplaştırıcı davranışlarda bulunmaz. Çoğunluğu oluşturanlar, çoğunluğun düşüncesine, bakış açısına, dünya görüşüne aykırı olan azınlıktakileri baskı altına alıcı, sindirici eylemler ile, farklı olanlara kendi kalıplarını dayatamaz.

Farklı düşünen, farklı dünya görüşüne sahip olan, farklı hayat tarzını benimseyen insanların baskı altına alındığı, ezildiği, aşağılandığı, çeşitli olumsuz sıfatlarla anıldığı, korkutulduğu bir toplumda barış ve huzur olması çok zor olduğu gibi, bu toplumların demokratik bir toplum olduğunu iddia etmesi ancak gülünç bir şakadan öteye gitmez.

Demokrasi karşılıklı saygı gerektirir. Demokratik olmayan kimselerin kendi gibi düşünmeyenlere karşı en başta saygısı yoktur.

Demokratik ülkelerde kanunların temeli ne kültürel geçmiş, ne herhangi bir din, ne de belli bir sosyal sınıfın görüşü olabilir. Bu tür ülkelerde kanunlar en başta evrensel hukuk ile temellendirilmelidir. Tabi ki belli noktalarda kültürel ve dinsel inanışlar referans alınabilir ancak evrensel hukuk ilkeleri ile kültürel ve dinsel inanışların çakıştığı noktada geçerli olan evrense hukuk ilkeleri olmak durumundadır.

Tüm bunları ve daha fazlasını göz önüne aldığımızda, insan ne kadar demokratik bir ülkede yaşadığımızı sorgulamadan edemiyor değil mi?