Her ne kadar çağımızın en iyi yönetim sistemi demokrasi olsa da, demokrasinin her toplum için ideal bir yönetim sistemi olup olmadığı tartışılır. Bunun nedeni demokraside, antidemokratik sistemlerde belirli bir kişi veya kişilerce üstlenilmiş pek çok görev ve sorumluluğun topluma aktarılmış olmasıdır. Böyle bir görev ve sorumluluk aktarımı, toplumu oluşturan bireylerin antidemokratik ülkelerde yaşayan bireyler için önemli olmayan bir takım niteliklere sahip olmasını gerekli kılar.
Öncelikle demokratik olmayan ülkelerde sıradan bireyler için mevcut düzene uymak, vergilerini vermek ve gerektiğinde ülkelerini savunmak devletlerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmek için yeterlidir. Yönetimde kendilerine tanınmış haklar varsa, bu hakları kendilerine tanınan ölçüde kullanabilirler. Kendilerine tanınmayan hakları talep etmek veya kendilerine tanınan hakları iyileştirmek için mücadele etmek bireylerin katı cezalarla karşılaşmalarına yol açar. Böyle bir talep ve mücadele ancak çok büyük kitleler halinde gerçekleştirilirse başarıya ulaşabilir. Ancak yine de pek çok birey yaşanan süreçte ağır bedeller ödeyecektir. Bu tür ülkelerde devlet politik olarak toplumu oluşturan bireylerin pasif olmasını ister ve karşı gelen kişileri pasifize etmek için katı tedbirler almaktan geri durmaz. Devlet işlerine kafa yormak, eleştirmek ve fikir beyan etmek bireylerin üzerine vazife değildir.
Demokraside ise durum tam tersidir. Bireyler geçici olarak kendilerini yönetecek kişileri seçimle başa getirirler. Demokratik ülkelerde devleti yöneten kişiler toplumun içinden çıktığından, toplum devleti en iyi şekilde yönetecek donanım ve kabiliyete sahip kişileri yetiştirmek ve bu kişiler arasından en iyilerini seçmek durumundadır. Ardından seçilmişlerin her adımını yakından takip etmek, hatalı politikalarına itiraz etmek, yani onları görevleri süresince de denetlemekle görevlidirler. Seçilenler görevlerinde başarılı bulunurlarsa tekrar seçilebilirler, yetersiz bulunanlar veya daha iyi bir alternatifi olduğu düşünülen seçilmişler bir sonraki seçimde toplum tarafından yine seçimle görevlerinden alınırlar. Bu durum demokratik ülkelerde toplumun aşağıdaki görev ve sorumluluklara sahip olmasını gerektirir:
- Devletin pek çok kademesinde (Örn: Muhtar, belediye başkanı, millet vekili vb.) görev yapacak yeterli yetkinlikte kişiler yetiştirmek ve bu kişiler arasında en iyi adayları seçimle görevlendirmek.
- Seçimle toplum tarafından görevlendirilmiş her yöneticiyi sürekli olarak denetlemek.
- Başarılı bulunan yöneticileri daha iyi bir alternatif yoksa tekrar görevlendirmek, başarısız bulunan veya daha iyi bir alternatifi olanları seçimle görevden alarak yeni yöneticileri görevlendirmek.
Demokratik yönetimlerde toplumun üzerindeki bu görev ve sorumluluk aslında oldukça ağırdır. Toplumun bu görev ve sorumlulukları layıkı ile yerine getirememesi halinde devlet yönetiminde önemli konumlara bu konumlar için yeterli niteliklere sahip olmayan kişiler geçer. Bu durum ise devleti yıkıma dahi götürebilecek bir süreci başlatır. Toplum seçilmişlerin her hatasından sorumludur ve bedelini de ödeyecektir. Toplumu oluşturan bireyler böyle bir durumda seçilmişleri suçlayabilirler. Ancak asıl suçlu demokrasiye karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmekte yetersiz kalan toplumun kendisidir.
Bu nedenle demokratik ülkelerde toplumu oluşturan her bir birey seçilmişleri değerlendirebilecek yeterliliğe sahip olmak durumundadır. Böyle bir değerlendirmenin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi ise belirli bir entelektüel birikime sahip olmayı gerekli kılar. Demokratik bir toplumda cehalet bir lükstür. Çünkü her bir birey devlet yönetimi sorumluluğunu paylaşmaktadır.
İyi bir demokrasi ancak aydın toplumlarda var olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder