İçinde bulunduğu toplum ile uyumsuz, benzer zevkleri, benzer davranış kalıpları olmayan, hayata bakışı ve değer yargıları bakımından içinde bulunduğu toplum ile büyük ölçüde zıtlaşan bir insan için kalabalıklar içinde yalnızlık kaçınılmaz bir durum haline gelir. Öyle ki en doğal sosyal ihtiyaç olan biri ile konuşma, dertleşme için bile kendine uygun muhatap bulamayabilir. Böyle bir durumda sosyal çevreyi değiştirmek yegane çözümdür. Ancak sosyal çevreyi değiştirmek hemen hemen hiçbir zaman kolay değildir. Öyle ki bazen bir şehri, bazen de bir ülkeyi terk etmeyi gerekli kılabilir. Tüm bunlar kendi içinde başka başka zorluklar içeren konular olduğundan pek çok sosyal uyumsuz için mümkün olamamaktadır.
Karşılığını bulamadığı bir sosyal çevrede yalnızlaşan insan bu duruma ne kadar tahammül edebilir? Ya da akıl sağlığını koruyarak bu durumla ne kadar süre mücadele edebilir? Elbette bu soruların cevapları kişiden kişiye değişecektir. Ancak herkes için bir dayanma sınırının varlığı kolaylıkla anlaşılabilir.
Sosyal uyumsuz uyum sağlayamadığı toplumu suçlayamaz. Sonuçta toplumu oluşturan hiçbir bireyin herhangi bir kişi ile uyum sağlamak gibi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Sosyal uyumsuz hiçbir kimseden kendine uyumlu olmasını bekleyemez. Mümkünse kendinden ödün vererek kendisi uyum sağlamalıdır. Bu durumda ise kendine yabancılaşma ve özsaygı kaybı ortaya çıkar. Sen sen olamadıktan sonra sendeki senin ne anlamı kalır?
Peki sosyal uyumsuz ne yapacak?
Şu anda bir sosyal uyumsuz olarak bu sorunun cevabını bulabilmiş değilim. Eğer bir gün cevabını bulursam buradan paylaşırım elbette, tabi sosyal çevremi değiştirme fırsatını daha önce yakalamazsam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder