Sakın kızma bana sensizliği seçtim diye. Ben seni sensizlikte buluyorum. Sen, bazen karşıma çıkan kedisin sokakta, bazen yüzüme çarpan rüzgar, gözüme kaçan tozsun bazen. Uzak ve de yabancı bir diyarda ağlayan bir çocuğun kırılmış oyuncağı yüreğim. Tamir edemezsin artık. Sensizlikte seni dondurdum ben, sen artık bendeki sana dokunamazsın.
Kalabalık bir sokağından gelip geçen insan selinin ortasında, her adımda yeni bir kompozisyon olur yaşam. Her verdiğim nefesi almak için çektiğim çileye değmeyen bir hayatı yaşarken öğrendim nihayet, manası olmadığını yaşamanın, zaten sonunda ayrılık olacak birliktelikleri. Bırakacağın bir eli tutmayacaksın, tuttuğun el bir uçurumdan düşen birinin bile olsa. Bırak düşsün, paramparça olsun bedeni. Yüreğin paramparça olamayışından iyidir çekilecek bir anlık bilinçli acı ve hemen ardından gelecek karanlık.
Sonbahar ağaçları kadar hüzne gömülmüş olunca insan kışı özlüyor. Ancak kış hep geç kalır, hep kalmıştır. Sen bahar şarkıları söyleme bir daha kulağıma sakın. Sakın bir daha bahsetme o günlerden. Gönlün mevsimlerinin döngüsü yoktur, geçtim ben bahardan ve yazdan, erken de olsa biraz. Artık kış var önümde, buzdan bir kale inşa edilcek, ve içinde saklanacak bozulmadan bahardan ve yazdan kalan her şey. Sen de orada olacaksın, bozulmadan saklananlar arasında. Dert etme, ne ak düşecek saçlarına orada, ne gözündeki ışık sönecek, ne de ellerin titreyecek. Hep taze kalacaksın, hep taze, ama suskun, bir ölü gibi suskun.
Artık şarkılar yok, masallar tükendi. Artık yağmur yağınca topraktan yaşam kokusu yükselmiyor. Her yanda paslı zincirler ve kalın duvarlar var artık. Güneş artık aydınlatmaya yetmiyor, güneş kemiklerimi ısıtamıyor artık.
Sen hala görmedin gelen fırtınayı. Oysa yaptığımız her şeyi yıkıp geçeli çok oldu, çok oldu sulara gömüleli kumdan kalelerimiz. Sen hala geceleri gezinip yıldızları seyrettiğin surları soruyorsun. Oysa öğrenememiştin hangi yıldızın Süreyya olduğunu bir türlü. Artık o da yok. Şimdi git, etten ve kemikten olan, git şimdi geldiğin yere.
5 Mart 2010 Cuma
ERMENİ TASARISI
Ve korkulan oldu. ABD ulusal meclisi Ermeni soykırımı tasarısını kabul etti. Bu tasarı Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyecek, Türk siyasetçileri halkın beklediği onurlu duruşu sergileyebilecekler mi? Merakla bekliyoruz.
Bu tasarının geçmesi Türk dış siyasetinin ne kadar beceriksizce gerçekleştirildiğini, dış işlerimizin ne kadar büyük bir zafiyet için olduğunun göstergesidir. Dış işleri bakanından istifa bekleyebilirdik, eğer bizim siyasetçilerimizde pek çok dış ülkede olduğu gibi, sorumluluk duygusu ve utanma olsaydı. Bir Ermeni lobisi ile başa çıkamayan hükümet ve dış işleri acilen halka kocaman bir özür borçludur.
Tasarının kabulünün ardından ABD büyükelçimiz yurda çağrıldı. Çağrılma nedeni istişare yapılacak olmasıdır. Ancak büyükelçi geri gönderilmez ve de ABD'nin Türkiye büyükelçisine de yol verilirse, sanırım hem oldukça popülist bir tavır takınılmış olur, hem de halkı tatmin edecek bir adım atılmış olur. Bununla birlikte İncirlik üssünün kullanım süresi bir daha uzatılmayarak ABD askerlerinin üssü boşaltması sağlanabilir. Ancak acaba bunları yapabilecek yürek RTE ve AKP hükümetinde var mı? Asıl şimdi kocaman bir ONE MINUTE bekliyor bu halk, beklemeli.
Türk yetkililerin yapacağı açıklamaların içeriği de, kullanılacak dil de çok önemlidir. Büyükelçiyi çekmeden de, oldukça ağır ve keskin bir dil kullanarak ve de bazı sert tepkiler vererek de gerekli cevap verilmiş olur.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, meclislerin görevi tarihi tespitler yapmak değildir. Meclis üyeleri arasında tarihçiler olabilir, ancak bir kaç tarihçi bir ülkenin meclisini tarih komisyonu niteliğine büründürmez. Meclisin görevi ülkenin sıkıntılarını giderecek yasal önlemler almaktır. Meclislerin görevi yasamaktır, tarih yazmak değil.
ABD düşmanı olmak Türkiye'de moda oldu biraz. Şimdi bu moda iyice yaygınlaşacaktır. Aslında ABD politikalarını anlamak çok da zor değil. Yani Türkiye ABD'nin yerinde olsaydı yapacakları ABD'nin yaptıklarından çok da farklı olmayacaktı. ABD kendi çıkarlarının peşinde koşuyor. Her ülkenin yaptığı gibi. Ülkeler arası dostluk diye bir şey yoktur. Ne kan, ne tarih, ne de kültürel bağlar iki ülkeyi birbirine dost yapmaz, yapamaz. Her ülke kendi çıkarları ile uyuştuğu ölçüde diğer ülkelerle iyi ilişkiler geliştirir. Çıkarlar çatışırsa bir anda dostluk bağları kopar. Bu bakımdan ABD politikalarına kızmaya hakkımız vardır belki ama, ABD yapması gerekeni yapmaktadır genel olarak. Şimdi hükümetten beklentimiz şunlar olamalıdır.
*Büyükelçi geldikten sonra acil bir MGK toplantısı yapılır, ABD-Türkiye ilişkileri tüm boyutları ile masaya yatırılır.
*Atılacak her adım, sağlayacağı faydalar ve maliyetleri ince ince hesaplanır.
*Bu tasarıya tepki göstermemek daha sonraki adımlar için Ermeni lobisinin elini güçlendireceğinden, olabildiğince sert bir tepki verilir. Aksi halde gelecekte daha çok başımızı ağrıtacak sonuçlar doğuran gelişmeler olabilecektir.
*Türkiye'ye karşı bu tür tasarılar kabul etmenin ya da adımlar atmanın, Türkiye ile ilişkilerin kopmasına neden olabileceği dünya ülkelerine gösterilmelidir. Böylece Türkiye ile ilişkileri koparmayı göze alabilen ülkeler böyle adımlar atabilsinler.
*Büyükelçi geri çekilmese bile, İncirlik üssü kesinlikle boşaltılması ciddi olarak gündeme gelmelidir ki en azından temsilciler meclisinden tasarı geçmesin.
*ABD ile ilişkiler minimum noktaya getirilmelidir. Yetkililerin ABD'ye ziyaret planları varsa iptal edilmeli, Türkiye'ye ABD'den olacak ziyaretler de iptal ettirilmelidir. Bu esnada kullanılacak dilin dozu yeterli sertlikte olmalıdır.
*Türkiye NATO'dan çıkmasa bile, NATO'dan çıkmayı masaya yatırarak, durumdan rahatsızlığının derecesini göstermelidir. Hatta artık bir anlamı olmayan NATO'dan çıkılabilir.
*RTE en kısa sürede bir basın açıklaması yaparak, Türkiye-ABD ilişkilerinin bir daha eskisi gibi olmasının pek mümkün olmadığını söylemelidir. Kınama mesajları ile geçiştirilemeyecek bir olaydır bu. ABD'ye verilecek yanıt, diğer dünya ülkelerine de bir uyarı niteliğinde olmalıdır.
Gerçekten sert bir tepki vermek gerekmekte. Türk halkına gelince, Türk köylüsüne, Tekel işçisine, memura, emekliye sıra gelince Kasımpaşalılığını konuşturan RTE ve tayfası, İsrail'e gösterdiği tepkinin kat kat fazlasını göstermelidir ABD'ye şimdi. Bakalım RTE ve tayfasının Kasımpaşalılığı ABD'ye karşı da sökecek mi.
Bu tasarının geçmesi Türk dış siyasetinin ne kadar beceriksizce gerçekleştirildiğini, dış işlerimizin ne kadar büyük bir zafiyet için olduğunun göstergesidir. Dış işleri bakanından istifa bekleyebilirdik, eğer bizim siyasetçilerimizde pek çok dış ülkede olduğu gibi, sorumluluk duygusu ve utanma olsaydı. Bir Ermeni lobisi ile başa çıkamayan hükümet ve dış işleri acilen halka kocaman bir özür borçludur.
Tasarının kabulünün ardından ABD büyükelçimiz yurda çağrıldı. Çağrılma nedeni istişare yapılacak olmasıdır. Ancak büyükelçi geri gönderilmez ve de ABD'nin Türkiye büyükelçisine de yol verilirse, sanırım hem oldukça popülist bir tavır takınılmış olur, hem de halkı tatmin edecek bir adım atılmış olur. Bununla birlikte İncirlik üssünün kullanım süresi bir daha uzatılmayarak ABD askerlerinin üssü boşaltması sağlanabilir. Ancak acaba bunları yapabilecek yürek RTE ve AKP hükümetinde var mı? Asıl şimdi kocaman bir ONE MINUTE bekliyor bu halk, beklemeli.
Türk yetkililerin yapacağı açıklamaların içeriği de, kullanılacak dil de çok önemlidir. Büyükelçiyi çekmeden de, oldukça ağır ve keskin bir dil kullanarak ve de bazı sert tepkiler vererek de gerekli cevap verilmiş olur.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, meclislerin görevi tarihi tespitler yapmak değildir. Meclis üyeleri arasında tarihçiler olabilir, ancak bir kaç tarihçi bir ülkenin meclisini tarih komisyonu niteliğine büründürmez. Meclisin görevi ülkenin sıkıntılarını giderecek yasal önlemler almaktır. Meclislerin görevi yasamaktır, tarih yazmak değil.
ABD düşmanı olmak Türkiye'de moda oldu biraz. Şimdi bu moda iyice yaygınlaşacaktır. Aslında ABD politikalarını anlamak çok da zor değil. Yani Türkiye ABD'nin yerinde olsaydı yapacakları ABD'nin yaptıklarından çok da farklı olmayacaktı. ABD kendi çıkarlarının peşinde koşuyor. Her ülkenin yaptığı gibi. Ülkeler arası dostluk diye bir şey yoktur. Ne kan, ne tarih, ne de kültürel bağlar iki ülkeyi birbirine dost yapmaz, yapamaz. Her ülke kendi çıkarları ile uyuştuğu ölçüde diğer ülkelerle iyi ilişkiler geliştirir. Çıkarlar çatışırsa bir anda dostluk bağları kopar. Bu bakımdan ABD politikalarına kızmaya hakkımız vardır belki ama, ABD yapması gerekeni yapmaktadır genel olarak. Şimdi hükümetten beklentimiz şunlar olamalıdır.
*Büyükelçi geldikten sonra acil bir MGK toplantısı yapılır, ABD-Türkiye ilişkileri tüm boyutları ile masaya yatırılır.
*Atılacak her adım, sağlayacağı faydalar ve maliyetleri ince ince hesaplanır.
*Bu tasarıya tepki göstermemek daha sonraki adımlar için Ermeni lobisinin elini güçlendireceğinden, olabildiğince sert bir tepki verilir. Aksi halde gelecekte daha çok başımızı ağrıtacak sonuçlar doğuran gelişmeler olabilecektir.
*Türkiye'ye karşı bu tür tasarılar kabul etmenin ya da adımlar atmanın, Türkiye ile ilişkilerin kopmasına neden olabileceği dünya ülkelerine gösterilmelidir. Böylece Türkiye ile ilişkileri koparmayı göze alabilen ülkeler böyle adımlar atabilsinler.
*Büyükelçi geri çekilmese bile, İncirlik üssü kesinlikle boşaltılması ciddi olarak gündeme gelmelidir ki en azından temsilciler meclisinden tasarı geçmesin.
*ABD ile ilişkiler minimum noktaya getirilmelidir. Yetkililerin ABD'ye ziyaret planları varsa iptal edilmeli, Türkiye'ye ABD'den olacak ziyaretler de iptal ettirilmelidir. Bu esnada kullanılacak dilin dozu yeterli sertlikte olmalıdır.
*Türkiye NATO'dan çıkmasa bile, NATO'dan çıkmayı masaya yatırarak, durumdan rahatsızlığının derecesini göstermelidir. Hatta artık bir anlamı olmayan NATO'dan çıkılabilir.
*RTE en kısa sürede bir basın açıklaması yaparak, Türkiye-ABD ilişkilerinin bir daha eskisi gibi olmasının pek mümkün olmadığını söylemelidir. Kınama mesajları ile geçiştirilemeyecek bir olaydır bu. ABD'ye verilecek yanıt, diğer dünya ülkelerine de bir uyarı niteliğinde olmalıdır.
Gerçekten sert bir tepki vermek gerekmekte. Türk halkına gelince, Türk köylüsüne, Tekel işçisine, memura, emekliye sıra gelince Kasımpaşalılığını konuşturan RTE ve tayfası, İsrail'e gösterdiği tepkinin kat kat fazlasını göstermelidir ABD'ye şimdi. Bakalım RTE ve tayfasının Kasımpaşalılığı ABD'ye karşı da sökecek mi.
4 Mart 2010 Perşembe
Darbeci TSK Ve Darbeler
Kurtuluş savaşını gerçekleştiren, ardından ilk büyük değişimleri, yani inkılapları gerçekleştiren askeri ağırlıklı egemen güç, dolayısıyla TSK, iradenin halka geçmesinden sonra da, demokrasiye pek alışık olmadığından ve askeri zihniyetin demokrasi ile bağdaşmamasından olacak, sık sık doğrudan ya da dolaylı yoldan siyasete müdahale gereği duymuştur. Bu durum ülkemizde demokrasinin gelişimini baltalamış olup, yapılan darbeler Türk halkına faydadan çok zarar vermiştir.
Türk Ordusu Darbeci Bir Ordudur:
Kısacık cumhuriyet tarihimize bakıldığında, yapılan darbeler ile siyasete ordunun dolaylı müdahalelerini göz önüne alırsak, Türk ordusunun darbeci bir ordu olduğu sonucuna ulaşırız. Burada darbelerin nedenlerinin geçerliliğini sorgulamıyorum. Sadece şunu söylüyorum, bu kadar kısa bir sürede bu kadar darbe ve siyasete müdahale gerçekleştiren bir orduya, dünyanın neresine giderseniz gidin, darbeci diyeceklerdir.
27 Mayıs Darbesi (1960)
Belki de en gereksiz darbedir. Bu darbe sonunda TSK'da bir darbe yapma alışkanlığı başladı da denilebilir. Bir kere yaptık, yine yapalım ne olacak mantığı orduya hakim olmuştur.
Bu darbenin tuhaf yanlarından biri de, darbeyi gerçekleştirenlerin dönemin genelkurmay başkanını da tutuklamış olmalarıdır. Orduda darbe taraftarları galip gelmiştir.
Nedenleri:
Darbenin nedenlerinin en önemlisi, CHP ile DP arasındaki mücadeledir. Bir tek demokrasiyi tam olarak kavrayamamakla TSK'yı itham edersek çok büyük haksızlık olur. Dönemin siyasileri de, daha emekleme döneminde olan çok partili sistemi, yani demokrasiyi kavrayamamış, ta o zamandan beri bel altından vurmak olarak tabir edebileceğimiz bir siyaset tarzını benimsemişlerdir. Söylemelerdeki üslup sertleşmiş, sosyal gruplar kışkırtılmıştır. Özellikle İnönü'nün yurt gezilerinin bazı şehirlerde Valiler tarafından engellenmesi, dönemin siyasetinin ne kadar demokratik bir ortamda gerçekleştiğini göstermektedir. Hatta İnönü Topkapı'da (İstanbul) darp edilmiştir.
DP, sürekli darbe korkusu altında gerilimli bir iktidar sürmüştür. Darbe endişesi altında yapılan bazı uygulamalar hem TSK'yı hem de CHP'yi kışkırtmıştır. Takınılan sert tavır, darbenin başlıca nedenidir. Ancak, darbeye gerçek manada geçerli bir neden bulmak zordur.
Darbe sonunda MBK ( Milli Birlik Komitesi ) DP hakkında yalan haberler yayarak darbeyi meşrulaştırmaya çabalamıştır. Yine darbe sonunda meşruluğu tartışılır mahkemelerce insanlar yargılanmıştır ve büyük çoğunluğu mahkum edilmiştir. Adnan Menderes'in idama mahkum edilişi de bu mahkemelerin icraatlarından olup, TC tarihinin belki de en kara lekesidir.
Darbe sonunda hazırlanan yeni anayasada 1924 anayasasından farklı olarak halkçılık, devletçilik ve inkılapçılık yoktur. Askeri güç, demokrasiyi sağlamak söylemiyle darbe yapıp, demokrasiyle bağdaşmayan bir anayasa hazırlamıştır.
Darbe sonunda OYAK kurulmuş, MGK (Milli Güvenlik Kurulu) siyaset yaşamımıza sokularak askerin siyasete müdahalesinin devamlılığı da sağlanmıştır.
Darbe sonucunda yapılan yeni seçimlerden çıkan sonuç komutanları yine rahatsız etmiş, tekrar darbe planları yapıldıysa da, lütufkar ordumuz! 1960 darbesinin hemen ardından darbe yapmayarak sivil iradeye bir şans! tanımıştır.
12 Mart 1970 Muhtırası
Bu muhtıra belki tam olarak darbe tanımına uymayabilir. Sonuçta kapatılan bir parti yoktur, ve anayasaya da müdahale edilmemiştir. Ancak hükümet istifaya zorlanmış, yeni bir başbakan ve yeni bir hükümet göreve gelmiştir.
12 Mart Muhtırasına giden yolun başında SSCB'nin etkisine giren sol örgütler, sonuçta çıkan siyasi kavgalar ve kanlı pazar (16 Şubat 1969) gibi olaylar yer almaktadır. Türkiye'de demokrasiyi tutan pamuk ipliği yeniden kopmuş, sokağa çıkma yasakları, kitapları toplatmalar ve yakmalar, işkenceler (Deniz Gezmiş ve arkadaşları) TİP ve DİSK'in kapatılması gibi olaylar yaşanmıştır.
Bu muhtıra farklı grupları birbirine karşı daha düşmanlaştırmaktan öteye gidememiştir. "Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür." şeklinde TRT radyolarından halka 12 Martta duyurulan gerekçelere muhtıranın kendi neden olmuştur da denilebilir.
12 Eylül Darbesi 1980
TSK'nın gerçekleştirdiği 3. ve son doğrudan müdahaledir. Oldukça keskin kararlar alınmıştır. Hükümet ve meclis feshedilerek halkın iradesi ortadan kaldırılmış, derneklerin ve sendikaların faaliyetleri durdurulmuştur. Ayrıca genel sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Nedenleri:
Belki de gerekçeleri en geçerli darbedir. TBMM'nin Cumhurbaşkanı seçmedeki sıkıntısı da gerekçe olarak gösterilmişse de, bunun darbeye gerekçe sayılmasına çocuklar bile bir başka yerleri ile güler. Ancak taze İran devrimi akabinde Konya'daki Kudüs Mitingi ile irtaca endişesi iyice yükselmiştir. Ayrıca sağ-sol kavgası iyice içinden çıkılamaz bir hale gelmiştir. Hatta emniyet teşkilatının içinde bile kamplaşmalar oluşmuştur. Hükümet ülkeyi kaplayan bu kaos ortamını dindirmekte aciz kalınca, asker olaya el atma gereği hissetmiştir. TSK bu darbeyi gerçekleştirmekte belki haklıydı, bu ülkenin insanlarının birbirini öldürmesine seyirci kalması daha kabullenilemez olabilirdi. Bugünkü darbe karşıtları o zaman da neden darbe yapılmadı diye TSK'ya yüklenebilirdi. Ancak, bu darbede TSK, toplumdaki kamplaşmış grupların bibirine kıymasına seyirci kalmamıştır ama, tüm gruplara kendisi pek güzel kıymıştır. Belki darbe gerekliydi ancak yapılış şekli son derecede yanlış olmuştur.
Darbe öncesinde sağ-sol çekişmeleri ve işlenen cinayetler-ki kimin kim ya da kimler tarafından neden öldürüldüğü hala belli değildir- de dönemin ne denli karmaşık olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca 12 Eylül öncesi TSK en azından sivil iradeyi bir mektupla uyarmıştır.
12 Eylül darbesinin sonuçlarına gelince, yine yeni bir anayasamız oldu. Siyasetle ilgilenen gençlerin birbirlerine girmesi, girmek derken, kanlı kavgalar ve ölümler, gösterdi ki bu ülkenin gençleri henüz demokrasiyi bilmiyor, anlamıyor. Sonuçta gençlerin siyasete atılmamaları, siyasetle ilgilenmelerinin engellenmesi sağlandı. Bu nedenle bugünün gençleri çoğunlukla apolitiktir.
SONUÇ
Bu darbelerin dışında zaman zaman pasif müdahaleler de olmuştur. 28 şubat olayı gibi. İşin ilginç yanı, 12 Eylül darbesinde de önemli rol oynayan Erbakan, 28 Şubat'ın da baş aktörlerindendir. Huylu huyundan vazgeçmezmiş.
Darbelerin nedenleri ve gerekliliklerini bir kenara koyup, nasıl yapıldığına bakarsak, TSK'nın siyasi iradeye bakış açısını yakalayabiliriz. Her şeyden önce TSK, yeri geldiğinde sivil iradeyi tamamen yok sayabilmektedir. Yani, egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir. Egemenlik TSK'nın hoşgördüğü, müsade ettiği ölçüde milletin olmuştur hep.
Ayrıca, darbe dönemlerinde yaşanan hukuk dışı, hatta insanlık dışı yargılamalar, gözaltılar, işkenceler vb uygulamalar da tarihimizde kara bir leke olarak yerini almıştır. Darbeyi yapanlar, haklı haksız ayırımına pek gitmeden, önüne çıkan herkesin canını orantısız olarak yakmıştır. Bu ülkede milli iradenin önündeki en büyük engel, onu koruduğunu iddia eden TSK olagelmiştir.
Belki darbelerin ya da müdahalelerin en azından birkaçı için gerçekten geçerli sebepler vardı. Ancak hiçbir geçerli sebep bu kadar acının, kıyılan canın, dökülen kanın mazereti olamaz. TSK malesef çok defa insanlık suçu işlemiştir.
Bugün darbeler tartışıldığında en çok üzerinde durulan da zaten darbe dönemlerinde askerin sivile karşı takındığı tutumdur. Darbenin nedenlerinden çok, halka çektirilen işkenceler ve dökülen gözyaşları ön plana çıkmaktadır.
Sonuç olarak, bu ülkede yaşamaktayız. İkinci bir ordumuz da yok. Diyorlar ki TSK'yı yıpratmayın. Hayır, bu yazının amacı TSK'yı yıpratmak ya da kötülemek değildir. Başka bir ordumuz olmadığına göre TSK'ya destek olmak, ve savunmak boynumuzun borcudur. Hatta onun doğal birer üyesi olarak kendimizi görme hakkımız bile vardır. Askerliğini yapmamış olanlar bile, doğal olarak bu yüce ordunun bir üyesidir. Ve yine ancak, doğruları da, hatalarımız olsa da düşüncelerimizi en azından söylemeliyiz özgürce. Söylemeliyiz ki, bir daha darbeler olmasın. Söylemeliyiz ki bir daha kimse darbeyi gerekli kılacak işler yapmasın. Söylemeliyiz ki asker bir daha siville karşı karşıya gelmesin. Söylemeliyiz ki bir daha bu ülkede canlar yanmasın, kanlar dökülmesin. Söylemeliyiz ki, egemenlik bir gün gerçekten de kayıtsız şartsız milletin olabilsin.
Türk Ordusu Darbeci Bir Ordudur:
Kısacık cumhuriyet tarihimize bakıldığında, yapılan darbeler ile siyasete ordunun dolaylı müdahalelerini göz önüne alırsak, Türk ordusunun darbeci bir ordu olduğu sonucuna ulaşırız. Burada darbelerin nedenlerinin geçerliliğini sorgulamıyorum. Sadece şunu söylüyorum, bu kadar kısa bir sürede bu kadar darbe ve siyasete müdahale gerçekleştiren bir orduya, dünyanın neresine giderseniz gidin, darbeci diyeceklerdir.
27 Mayıs Darbesi (1960)
Belki de en gereksiz darbedir. Bu darbe sonunda TSK'da bir darbe yapma alışkanlığı başladı da denilebilir. Bir kere yaptık, yine yapalım ne olacak mantığı orduya hakim olmuştur.
Bu darbenin tuhaf yanlarından biri de, darbeyi gerçekleştirenlerin dönemin genelkurmay başkanını da tutuklamış olmalarıdır. Orduda darbe taraftarları galip gelmiştir.
Nedenleri:
Darbenin nedenlerinin en önemlisi, CHP ile DP arasındaki mücadeledir. Bir tek demokrasiyi tam olarak kavrayamamakla TSK'yı itham edersek çok büyük haksızlık olur. Dönemin siyasileri de, daha emekleme döneminde olan çok partili sistemi, yani demokrasiyi kavrayamamış, ta o zamandan beri bel altından vurmak olarak tabir edebileceğimiz bir siyaset tarzını benimsemişlerdir. Söylemelerdeki üslup sertleşmiş, sosyal gruplar kışkırtılmıştır. Özellikle İnönü'nün yurt gezilerinin bazı şehirlerde Valiler tarafından engellenmesi, dönemin siyasetinin ne kadar demokratik bir ortamda gerçekleştiğini göstermektedir. Hatta İnönü Topkapı'da (İstanbul) darp edilmiştir.
DP, sürekli darbe korkusu altında gerilimli bir iktidar sürmüştür. Darbe endişesi altında yapılan bazı uygulamalar hem TSK'yı hem de CHP'yi kışkırtmıştır. Takınılan sert tavır, darbenin başlıca nedenidir. Ancak, darbeye gerçek manada geçerli bir neden bulmak zordur.
Darbe sonunda MBK ( Milli Birlik Komitesi ) DP hakkında yalan haberler yayarak darbeyi meşrulaştırmaya çabalamıştır. Yine darbe sonunda meşruluğu tartışılır mahkemelerce insanlar yargılanmıştır ve büyük çoğunluğu mahkum edilmiştir. Adnan Menderes'in idama mahkum edilişi de bu mahkemelerin icraatlarından olup, TC tarihinin belki de en kara lekesidir.
Darbe sonunda hazırlanan yeni anayasada 1924 anayasasından farklı olarak halkçılık, devletçilik ve inkılapçılık yoktur. Askeri güç, demokrasiyi sağlamak söylemiyle darbe yapıp, demokrasiyle bağdaşmayan bir anayasa hazırlamıştır.
Darbe sonunda OYAK kurulmuş, MGK (Milli Güvenlik Kurulu) siyaset yaşamımıza sokularak askerin siyasete müdahalesinin devamlılığı da sağlanmıştır.
Darbe sonucunda yapılan yeni seçimlerden çıkan sonuç komutanları yine rahatsız etmiş, tekrar darbe planları yapıldıysa da, lütufkar ordumuz! 1960 darbesinin hemen ardından darbe yapmayarak sivil iradeye bir şans! tanımıştır.
12 Mart 1970 Muhtırası
Bu muhtıra belki tam olarak darbe tanımına uymayabilir. Sonuçta kapatılan bir parti yoktur, ve anayasaya da müdahale edilmemiştir. Ancak hükümet istifaya zorlanmış, yeni bir başbakan ve yeni bir hükümet göreve gelmiştir.
12 Mart Muhtırasına giden yolun başında SSCB'nin etkisine giren sol örgütler, sonuçta çıkan siyasi kavgalar ve kanlı pazar (16 Şubat 1969) gibi olaylar yer almaktadır. Türkiye'de demokrasiyi tutan pamuk ipliği yeniden kopmuş, sokağa çıkma yasakları, kitapları toplatmalar ve yakmalar, işkenceler (Deniz Gezmiş ve arkadaşları) TİP ve DİSK'in kapatılması gibi olaylar yaşanmıştır.
Bu muhtıra farklı grupları birbirine karşı daha düşmanlaştırmaktan öteye gidememiştir. "Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür." şeklinde TRT radyolarından halka 12 Martta duyurulan gerekçelere muhtıranın kendi neden olmuştur da denilebilir.
12 Eylül Darbesi 1980
TSK'nın gerçekleştirdiği 3. ve son doğrudan müdahaledir. Oldukça keskin kararlar alınmıştır. Hükümet ve meclis feshedilerek halkın iradesi ortadan kaldırılmış, derneklerin ve sendikaların faaliyetleri durdurulmuştur. Ayrıca genel sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Nedenleri:
Belki de gerekçeleri en geçerli darbedir. TBMM'nin Cumhurbaşkanı seçmedeki sıkıntısı da gerekçe olarak gösterilmişse de, bunun darbeye gerekçe sayılmasına çocuklar bile bir başka yerleri ile güler. Ancak taze İran devrimi akabinde Konya'daki Kudüs Mitingi ile irtaca endişesi iyice yükselmiştir. Ayrıca sağ-sol kavgası iyice içinden çıkılamaz bir hale gelmiştir. Hatta emniyet teşkilatının içinde bile kamplaşmalar oluşmuştur. Hükümet ülkeyi kaplayan bu kaos ortamını dindirmekte aciz kalınca, asker olaya el atma gereği hissetmiştir. TSK bu darbeyi gerçekleştirmekte belki haklıydı, bu ülkenin insanlarının birbirini öldürmesine seyirci kalması daha kabullenilemez olabilirdi. Bugünkü darbe karşıtları o zaman da neden darbe yapılmadı diye TSK'ya yüklenebilirdi. Ancak, bu darbede TSK, toplumdaki kamplaşmış grupların bibirine kıymasına seyirci kalmamıştır ama, tüm gruplara kendisi pek güzel kıymıştır. Belki darbe gerekliydi ancak yapılış şekli son derecede yanlış olmuştur.
Darbe öncesinde sağ-sol çekişmeleri ve işlenen cinayetler-ki kimin kim ya da kimler tarafından neden öldürüldüğü hala belli değildir- de dönemin ne denli karmaşık olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca 12 Eylül öncesi TSK en azından sivil iradeyi bir mektupla uyarmıştır.
12 Eylül darbesinin sonuçlarına gelince, yine yeni bir anayasamız oldu. Siyasetle ilgilenen gençlerin birbirlerine girmesi, girmek derken, kanlı kavgalar ve ölümler, gösterdi ki bu ülkenin gençleri henüz demokrasiyi bilmiyor, anlamıyor. Sonuçta gençlerin siyasete atılmamaları, siyasetle ilgilenmelerinin engellenmesi sağlandı. Bu nedenle bugünün gençleri çoğunlukla apolitiktir.
SONUÇ
Bu darbelerin dışında zaman zaman pasif müdahaleler de olmuştur. 28 şubat olayı gibi. İşin ilginç yanı, 12 Eylül darbesinde de önemli rol oynayan Erbakan, 28 Şubat'ın da baş aktörlerindendir. Huylu huyundan vazgeçmezmiş.
Darbelerin nedenleri ve gerekliliklerini bir kenara koyup, nasıl yapıldığına bakarsak, TSK'nın siyasi iradeye bakış açısını yakalayabiliriz. Her şeyden önce TSK, yeri geldiğinde sivil iradeyi tamamen yok sayabilmektedir. Yani, egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir. Egemenlik TSK'nın hoşgördüğü, müsade ettiği ölçüde milletin olmuştur hep.
Ayrıca, darbe dönemlerinde yaşanan hukuk dışı, hatta insanlık dışı yargılamalar, gözaltılar, işkenceler vb uygulamalar da tarihimizde kara bir leke olarak yerini almıştır. Darbeyi yapanlar, haklı haksız ayırımına pek gitmeden, önüne çıkan herkesin canını orantısız olarak yakmıştır. Bu ülkede milli iradenin önündeki en büyük engel, onu koruduğunu iddia eden TSK olagelmiştir.
Belki darbelerin ya da müdahalelerin en azından birkaçı için gerçekten geçerli sebepler vardı. Ancak hiçbir geçerli sebep bu kadar acının, kıyılan canın, dökülen kanın mazereti olamaz. TSK malesef çok defa insanlık suçu işlemiştir.
Bugün darbeler tartışıldığında en çok üzerinde durulan da zaten darbe dönemlerinde askerin sivile karşı takındığı tutumdur. Darbenin nedenlerinden çok, halka çektirilen işkenceler ve dökülen gözyaşları ön plana çıkmaktadır.
Sonuç olarak, bu ülkede yaşamaktayız. İkinci bir ordumuz da yok. Diyorlar ki TSK'yı yıpratmayın. Hayır, bu yazının amacı TSK'yı yıpratmak ya da kötülemek değildir. Başka bir ordumuz olmadığına göre TSK'ya destek olmak, ve savunmak boynumuzun borcudur. Hatta onun doğal birer üyesi olarak kendimizi görme hakkımız bile vardır. Askerliğini yapmamış olanlar bile, doğal olarak bu yüce ordunun bir üyesidir. Ve yine ancak, doğruları da, hatalarımız olsa da düşüncelerimizi en azından söylemeliyiz özgürce. Söylemeliyiz ki, bir daha darbeler olmasın. Söylemeliyiz ki bir daha kimse darbeyi gerekli kılacak işler yapmasın. Söylemeliyiz ki asker bir daha siville karşı karşıya gelmesin. Söylemeliyiz ki bir daha bu ülkede canlar yanmasın, kanlar dökülmesin. Söylemeliyiz ki, egemenlik bir gün gerçekten de kayıtsız şartsız milletin olabilsin.
Nasal Myiasis
Nasal myiasis, çoğunlukla Sarcophagidae ve Calliphorinae türlerinin neden olduğu bir hastalıktır. Burun paraziti de denilebilir. Burun kanallarına yerleşen larvalar, ölü ve canlı dokular ve de mukus ile besleniyorlarmış anladığım kadarıyla. Anladığım kadarıyla diyorum çünkü bu konuda elime geçen makale tıbbi terimlerle doluydu. Ancak videoya bir göz atabilirseniz, nelere yol açabileceklerini tahmin etek zor değil.
Solda Sarcophagidae sağda Calliphorinae görünüyor.
Ayrıca bu larvalar akciğere de inebiliyorlarmış sanırım, onu da aşağıdaki filmden anlıyoruz.
Şimdilik ülkemiz için korkulacak bir şey yok belki. Bu sinekler tropik bölgelerde yaşıyorlar. Ancak küresel ısınma ile özellikle tropik bir iklime sahip olması beklenen Karadeniz bölgesinde gelecekte boy gösterebilirler. Bununla birlikte, bu larvaların konak olarak insanı seçmesi durumu, yani nasal myiasis adı verilen durum çok nadir görülmekteymiş.
Videoda da Hindistanda'ki bir hastaya müdahale görünmekte. Ancak videoyu gerçekten sağlam sinirleriniz varsa seyrediniz lütfen.
Solda Sarcophagidae sağda Calliphorinae görünüyor.
Ayrıca bu larvalar akciğere de inebiliyorlarmış sanırım, onu da aşağıdaki filmden anlıyoruz.
Şimdilik ülkemiz için korkulacak bir şey yok belki. Bu sinekler tropik bölgelerde yaşıyorlar. Ancak küresel ısınma ile özellikle tropik bir iklime sahip olması beklenen Karadeniz bölgesinde gelecekte boy gösterebilirler. Bununla birlikte, bu larvaların konak olarak insanı seçmesi durumu, yani nasal myiasis adı verilen durum çok nadir görülmekteymiş.
Videoda da Hindistanda'ki bir hastaya müdahale görünmekte. Ancak videoyu gerçekten sağlam sinirleriniz varsa seyrediniz lütfen.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)