24 Temmuz 2012 Salı

Dağ Başındasın, Derdin Günün Kardeşlik...

Huzur Dolu Dağlar
Türk insanı doğayı genel olarak sever ama değerini aynı ölçüde bildiğini söylemek güçtür. Dünyada yaşadıkları ülkenin doğasına bizim kadar zarar veren bir başka millet var mıdır? Üstelik umursamadan, son derecede olağan bir şey gibi görerek. Özellikle köyde yaşayanlar, doğayla sürekli iç içe olduklarından, doğanın korunması gerektiği bilincinden de çok uzaklar. Bir ağacı keserken iki defa düşünen köylülerimiz yoktur pek. Düşünüyorsa eğer, kestiği bir meyve ağacıdır ve meyvelerini sevmektedir. Ancak kırsal alandan, yeşilden ve doğadan uzak, şehrin beton blokları arasında doğup büyümüş, çimlere basmanın yasak olduğu parklar dışında yeşili pek az görmüş insanlar için her bir ağaç, fidan, yeşil çalı, ot, kısaca rengi yeşil ve canlı olan herşey büyük değer taşımaktadır.

Köylerde yaşayanlar doğa sporları yapanları da pek anlamazlar. Aslında ülkemizde doğa sporları yapanları şehirde yaşayanlar da pek anlamıyorlar. Bu konuya genellikle soğuk bakan bir milletiz. Ancak bu yaz sıcaklarında doğayı koruma bilincine sahip olmasa da, pek çok kişi dağlara, yaylalara kaçıyor. Yaylalara kaçmayı ve doğanın içinde olmayı bu kadar sevdiği halde doğaya bu kadar düşmanca ve umursamaz bir şekilde zarar  veren bir ulus oluşumuzu anlamak ise çok zor.

Şehirde yaşayanlar, özellikle de yeni jenerasyon olarak ifade edebileceğimiz ve halen 40'lı yaşların altında bulunan bir kesim, doğa yürüyüşleri ( tarcking ), kampçılık, dağcılık gibi doğa sportları ile ilgilenerek, hem ülkemizin birbirinden güzel, doğa harikası yerlerini keşfetme hem de doyumsuz zamanlar ve unudutlmaz hatıralar yaşama olanağına kavuşuyorlar. Kırsal kesimlerde ve yine şehirlere göç etmiş insanlar, özellikle de yaz sıcaklarında şehirlerden yaylaların temiz ve serin havasına kaçmaktadırlar.

Nedeni her ne olursa olsun, doğanın koynunda insanlar arasındaki iletişim güzeldir. Orhan Veli Kanık bir şiirinde, "Dağ başındasın, derdin günün hasretlik" der. Orhan Veli'nin bu şiirindeki kardeşliği hasretlik olarak değiştirirsek çok güzel olur, çünkü gerçekten de dağ başlarında insanlar kardeşçe zaman geçirirler. Kavgaya gürültüye patırtıya pek yer olmaz. Belki de dağların temiz ve huzur dolu havası insanların içindeki tüm kötülükleri alıp götürmektedir. Zaten kaotik romanları ile bilinen Franz KAFKA'nın da kitaplarında genellikle dağlar değil, şehirler ya da kasabalar yer almaktadır. Yani insan ne kadar doğal  bir ortamda ise o kadar huzurlu, mutlu ve barış içindedir.

Sadece iklim değişikliği, sağlık, temiz hava, canlı çeşitliliğinin devamı, temiz su kaynaklarının korunması vb. amaçlar için değil, aynı zamanda, ara sıra da olsa iç huzurumuzu bulmak ve stresten uzak, barış ve mutluluk içinde, sevdiklerimizle ya da hiç tanımadığımız insanlarla kardeşçe zaman geçirebilmek için korunmuş doğal ortamlara ihtiyacımız var. Bu nedenle değil bir ağacı keserken, bir çiçeği koparırken dahi iki kere düşünmek gerekiyor. 


13 Temmuz 2012 Cuma

Küresel Üretici: ÇİN

Dünyadaki pek çok ülke gibi, ülkemizde de evinde Çin malı ürün bulunmayan birini bulmak imkansız bir hale gelmiş durumda. Kullandığımız pek çok elektronik cihaz ya da bu cihazların bazı bileşenleri, mutfak eşyaları, aksesuarlar, elbiseler... Liste uzun. Çin'in üretmediği birşey bulmak ise neredeyse imkansız. Üstelik Türkiye'de ya da bir başka ülkede üretilen pek çok şeyin de içinde Çin malı pek çok parça vardır. Bu durumdan ise Çinliler hariç herkes dünyada rahatsız.

Çin, tüm dünyanın üretim üssü haline gelmiş durumda. Bu durum aynı zamanda tüm dünyayı Çin'in pazarı haline de getiriyor. 1.3 milyarı aşkın nüfusu ile aynı zamanda kendisi de büyük bir pazar olma potansiyeline sahip olan bu devasa ülke, halkının büyük  bölümü fakir olması nedeniyle henüz iyi bir pazar değil. Yani Çin'e birşeyler satmak çok zor iken, Çin'den birşeyler satın almak çok kolay. Zaten bu nedenle tüm dünyayı pazar haline getiren Çin, hiçbir ülkenin kolay kolay erişemeyeceği boyutta dış ticaret fazlası vermekte.

Çin malı ürünler halen kalitesizliği ile bilinse de, dünyadaki ciddi firmalar da, ucuz işgücü ve maliyet avantajları nedeniyle Çin'de üretim yapıyor. Sonuçta Çin'in pazarı haline gelmiş olan ülkelerdeki firmalar üretimlerini Çin'e kaydırdığında, bu ülkelerde pek çok işsiz oluşmaya başlıyor. Bugün Avrupa'daki ekonomik krizin bu kadar derinden sarısıcı olmasının en önemli nedenlerinden biri de budur. Zaten yaşlı bir nüfusu olan Avrupa'da işsizlik oranları yüksek seyrediyor ve pahalı işgücü ve maliyetler nedeniyle Avrupa şirketleri üretimlerini Çin'e kaydırıyor. Sonuç ise Çin'in pazarları olan ülkeler açısından oldukça olumsuz bir tablo.

Bu konuda serbest piyasa ekonomisi kuralları gereği, Çin'lilerin gelir durumu düzelene ve Çin iç pazarı da belli bir hacme ulaşana kadar devam edecektir. Ancak ondan sonra Çin'deki üretim ve işçilik maliyetleri yükselmeye başlayacaktır ve Çin ucuz işgücü avantajını kaybedecektir. Ancak bunun gerçekleşmesi için çok uzun bir süre geçmesi gerekmektedir. Dünyadaki pek çok ülkenin bu kadar uzun bir süre dayanabilmesi ise çok zor görünüyor. Çin ile rekabet etmek artık çok çok zor.


25 Haziran 2012 Pazartesi

Sabahın erken saatlerinde genelde klasik müzik ya da enstrümantal birşeyler dinlemek çok hoş olabiliyor. Belki pek çok kişi sabah sabah da klasik müzik nasıl olur da güzel olabilir diye düşünebilir. Ancak, şöyle kahvenizi ya da çayınızı yudumlarken arka fonda hafif bir müzik olunca insan kendin çok huzurlu hissediyor. Pop, Rock ve diğer müzik türlerini de küçümsememek gerek tabi ki. Sabah sabah canlı, kıpır kıpır, zıpır şarkılar eşliğinde kendinizi yaşam enerjisi ile doldurabilirsiniz. Ama klasik müziğe bir defa alışınca insan, Tıpkı Türk Kahvesi müdavimi olmuş kahvekolikler gibi, bir daha vazgeçilemiyor.

Her müziğin de kendine göre yeri olabiliyor. Rakı sofrası denilince hemen Türk Sanat Müziği çınlar insanın kulağında. Belki benzemez kimse sana, belki bu akşam bütün meyhanelerini dolaşırsınız İstanbulun...

Halk müziğini es geçmemek gerek. Özellikle de yıllanmış olanları. Öyle Türkülerimiz var ki, taşıdığı damıtıla damıtıla içinde kaybolacağınız bir anlam taşır hale gelmiş ve anlatmaya sayfaların yetmeyeceği mısralar ve yanık bir melodi... Bu topraklarda büyüyüp de halk müziği dinlemeyenin özü özümüzden değildir.

İnsanlar müziği genelde bir iki şekilde dinler. Ancak sanat evrenseldir ve tüm müzik türlerini dinlemek gerekir. Hem halk müziği dinleyebilmek hem de Bach, Chopin dinleyebilmek... Yerine ve zamanına göre, her müziği tatmak gerek...

Ancak sözümde ısrarlıyım... Sabah sabah klasik müzik ya da solo enstrümanlar hoş oluyor. Şu aralar Anjelika Akbar dinliyorum sabahları... Özellikle bugün, Pazartesi stresimi azaltmamda çok faydalı oldu...

21 Haziran 2012 Perşembe

Şükrü Kızılot'tan Madde Madde Türk Ticaret Kanunu

Hürriyet yazarı Şükrü Kızılot Haziran ayı boyunca hergün "Madde Madde Yeni Türk Ticaret Kanunu" yazı dizisi ile herkesin merak ettiği soruları cevaplıyor...

-Hangi şirket tipi daha avantajlı?
-Şirkette para çekmede son durum ne?
-Herkes şirket yönetimine girebilir mi?
-Hapis cezaları ne oldu?

Hepsi ve daha fazlası Şükrü Kızılot’un kaleminden "Madde Madde Yeni Türk Ticaret Kanunu" yazı dizisinde.

Sizin de sorularınız varsa gönderin, Şükrü Kızılot cevaplasın Hürriyet'te ve hurriyet.com.tr'de yayımlayalım : hurriyet.com.tr/sorusor

Bir bumads advertorial içeriğidir.