13 Ocak 2011 Perşembe

Bu Yazının Konusu Yok!

Konusu olmayan bir yazı yazılabilir mi? Göreceğiz, ben de merak ediyorum. Ancak konusu olmayan bir yazı yazmaya başladığınızda belki de o yazının konusu "konusu olmayan bir yazı yazmak" olacaktır. Bilmiyorum, tıpkı pek çok şeyi bilmediğim gibi. Pek çok şeyi de biliyorum ya da bildiğimi sanıyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, o da bildiklerimi bildiğimden o kadar da emin olmayışım.

Çocukken bir dere kenarına küçük bir ladin fidanı dikmiştim. Ladin fidanı dikmek zor iş değil ancak ladin fidanının tutması zor bir iştir. Genelde kurur. Bense o fidanı daha küçücükken ilk filizlendiği yerden sökmüş, birkaç yere dikmiş, her nasılsa her defasında yaşatmayı başarmıştım. Derenin kenarında da yaşıyor şimdi. Beni tanıyor mu bilmiyorum. Artık eskisi kadar görmüyorum da onu. Eskiden benim için oldukça değerli bir fidandı. Ancak bir gün yanına gittiğimde benden uzun olduğunu fark ettim. İşte o zamandan beri artık benim için o kadar da değerli değil. Ancak yine de bir anı. Onu diken çocuğun ben olduğumu biliyorum. Beni o çocukluk zamanlarıma götüren bir obje, bir zaman makinesi aslında.

Ama şimdi ladinimden söz etmek de istemiyorum. Sabahın 8,44'ündeyim. Uyanalı 5 saat kadar oluyor, belki biraz daha fazla. Yalnızım, müzik dinliyorum. Eski bir şarkı, çok eski. Bu şarkı yazıldığında, stüdyoda çalınıp kayda alındığında, albüme konulduğunda ben daha küçüktüm. Belki ladin de henüz derenin kenarındaki yerine geçmemişti henüz. Ancak o zamanlar ben bu şarkıyı bilmiyordum. Zaten duysam da bana bu kadar güzel gelmezdi, çünkü sözlerini anlamazdım. O zamanlar yes ve no dışında İngilizce bilmiyordum. Ancak bu şarkıyı bu kadar sevmemin nedeni sadece sözleri değil. Bu şarkı beni bir başka zamana götürüyor. Hayatımın en güzel dönemi olarak adlandırdığım parçasına. O zamanlar tıpkı geçmişte kalan her zaman gibi bir daha gelmeyecek. Ve ben bir daha İstanbul boğazının üzerinden geçerken Düriye'nin güğümleri kalaylı türküsünü söylemeyeceğim. Arada geçerken aklıma gelir. O anı hatırlayan bir tek benim muhtemelen.

Dinediğim şarkı Düriye'nin güğümleri kalaylı, fistan giymiş etekleri alaylı değil tabi ki. O şimdi aklıma gelmiş bir türkü.

Zaman bize bazen güzel sürprizler yapar. Yeni bir iş, yeni bir dost, yeni bir sevgili, yeni bir araba, yeni bir ev, yeni bir... Yeni bir şey verir. Ancak an gelir verdiğini geri alır. Her verdiğini almaz tabi ki. Ancak aldıkları mı daha değerlidir yoksa verdikleri mi? Bazen verdikleri değersizdir, ancak biz onu hazinemiz yaparız. Tenekedir belki ama biz parlatırız, hala tenekedir ama bizim için değil. 100 Cumhuriyet altınına değişilmez olur o teneke. Ama zaman alır geri. Teneke vermiştir ama bir hazine alır.

Çok teneke kaybettim. Korkarım daha çok teneke var ve her biri kaybedilecek.

Yaşamak gerek yaşanılası şeyleri yaşamanın en uygun olduğu zamanında çağın. Ama çağ, gelir, yaşayamazsın. Sonra yaşasan da o tadı alamazsın. Bayat ekmek tadı damağında... Kuru, sert... Ahh keşke...

Keşkeleri verdiği kararlar üzerine değil de o kararları vermesine neden olan ve üzerinde hiç bir tasarrufu olmayan şartlar üzerine bina eden insanlardan olmak idealime ulaştım neredeyse. Ama yine de mutlu değilim. Sadece bir huzur var.

Yarın bir şey getirmeyecek. Artık yarının ne getireceğini merak ederek çocuksu bir bekleyişle karşılamıyorum güneşi. Hemen her sabah güneşten önce uyanırım. Bazen seyrederim de doğudan kızıl bir günün doğuşunu. Gün bile kanlı doğuyor, kanla geliyor adeta. Belki de bu nedenle bu kadar çok savaş var dünyada.

İnsan, Tanrı'nın günahıdır. Evet öyleyiz. Tanrı'nın günahı. Hatası, ayıbı. Tanrı olsam hiç bir şey yaratmazdım. Ama bir şey yaratmasa Tanrı Tanrı olabilir miydi? Salt bir Tanrı. Yaratılmış hiç bir şey yok. Tanrı'nın yaratmaya ihtiyacı olmalı ki o kadar şey yaratıp durmuş. Tanrı küçük arsız bir çocuktan farksız aslında. Sadece elinde kimsenin boy ölçüşemeyeceği bir güç var, o kadar.

Ve zaman makinem, ben öldükten sonra da belki uzun süre yaşayacak. Derenin kenarında. Belki bir sel gelip köklerini boşaltacak ve devirecek onu. Belki keseceler, sobada yakacaklar. Belki bir evin çatısında, döşemesinde kullanacaklar. Ama o zamana kadar belki dallarında onlarca kuş yumurtadan çıkacak. Güvenle büyüyecek.

O ladin artık kuşlara ait. Kuşlardan onu almak isteyenlerin buna ne kadar hakkı var?
Her şeyimiz yalan.

Hiç yorum yok: