elektrikli otomobillerin satış oranları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
elektrikli otomobillerin satış oranları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2020 Cumartesi

Elektrikli Otomobiller ve Otomotiv Sektöründe Yeni Bir Çağ

Otomotiv sektörü tüm dünyada rekabetin en kıran kırana geçtiği sektörlerden biridir. Öyle ki küresel rekabette yer almayı hedeflemeyen, yerel oyuncular küçük hacimleriyle eninde sonunda büyük küresel oyunculara boyun eğmek zorunda kalmaktadır. İstisnalar elbette ki vardır ancak bu istisnaların da hayatını devam ettirebilmelerine neden olan istisnai şartlar bulunmaktadır. Devlet koruması ve sübvansiyonu bu istisnai durumlardan en basitidir.

Çok çetin rekabetin yaşandığı otomotiv dünyasında ilk büyük çalkalanma pek çok ailenin birden çok otomobilinin bulunduğu ve bu nedenle otomobil ve motorlu taşıtlar sektörünün çok büyük olduğu ABD'de yaşandı. Çok büyük bir pazar olan ABD'de yerli pek çok firma ya tamamen kepenk kapattı ya da bir başka firmanın çatısı altına girdi. Haliyle artık sadece özel koleksiyonlarda ve belki müzeler dışında sadece eski filmlerde görebileceğimiz pek çok marka var. 1990 sonrası bu kaderi yaşayan ABD markalarını listeleyecek olursak;

    • Eagle: 1998
    • Hummer: 2010
    • Oldsmobile: 2004
    • Plymouth: 2001
    • Pontiac: 2010
    • Saleen: 2009
    • Stutz: 1995
Bunlar ilk akla gelenler, irili ufaklı listeye dahil etmeyi unuttuğumuz başka markalar da olabilir. Tabi özellikle de Hummer, Pontiac, Saleen ve Oldsmobile gibi bazı markaların araçlarını halen yollarda görmek de mümkün. Ancak bu çok da uzun sürmeyecektir.

Çetinleşen bu rekabette hayatta kalabilmek için otomotiv sektöründe pek çok marka işbirliğine gitmek zorunda kaldı. Artık pek çok farklı marka büyük bir ailenin üyesi olarak piyasada yer alıyor. Bu ailelerdeki araçlar aynı motorları ve temel tasarımsal altyapıları kullanıyorlar. Piyasadaki araçları arasındaki temel farklılık farklı makyajlanmış dış görünüş, iç tasarımda farklılık, malzeme kalitesi ve donanımsal özellikler olarak dikkat çekiyor. Ancak temel iskelet ortak oluyor. Böylece her araç için ayrı motor geliştirme, farklı yedek parçalar üretme gibi zahmetli ve pahalı süreçlerden ciddi tasarruf sağlanıyor. Alman Volkswagen grubu ile Fransız PSA grubu ve Amerikan GM bu ailelerin en bilinenleri. 

Otomotiv sektörünün bu şekilde evrilmesi aşırı çetin rekabetin sonucuydu. Ancak bu saydığımız otomobil markalarının hepsi geleneksel içten yanmalı motorlara, yani benzinli ve dizel motorlara sahip araçlar üretmekte ustalaşmış markalar. Oysa artık piyasaya yeni bir oyuncu girmiş durumda. Üstelik motor teknolojisi tamamen farklı. Elektrikli otomobiller.

Elektrikli otomobil satılsa alır mısınız diye 1990'lı yıllarda insanlara sorulsa pek çok kişi muhtemelen almayacağını söylerdi. Çünkü benzin azalınca en yakın istasyonda benzin alabiliyorsunuz ama ya şarjınız biterse? Ancak günümüzde elektrikli otomobiller sektörde ciddi pazar payı kazanmayı başarmış durumda. 2017-2018 yılları arasında elektrikli araçların otomotiv pazarında pastadan en büyük payı aldığı ilk on ülkeye ve elektrikli araç satış oranlarındaki değişime bir bakalım:


Tablodan da görüleceği üzere elektrikli otomobillere ciddi bir ilgi var. Bu tabloda Andora'daki %623'lük artış tablonun anlaşılırlığını bozduğundan aynı istatistiği bir de tablo ile verelim.


Görüleceği üzere ciddi bir artış oranı var. Yalnızca Hollanda'da dramatik bir düşüş göze çarpıyor. Bu düşüşün de temel nedeninin vergi sistemindeki değişiklikten kaynaklandığı biliniyor. 

Dünya üzerindeki diğer ülkelere de elektrikli otomobillerin hızla yayılacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hem kürsel ısınma nedeniyle çevre duyarlılığı ve yeşil enerji ve teknolojilere olan ilgilinin giderek artması hem de elektrikli otomobil teknolojilerinin, özellikle de hızlı şarj istasyonlarının yaygınlaşması insanları bu teknolojiye sahip araçları almaya güdülüyor. 

Elektrikli araçların giderek içten yanmalı motora sahip araçların yerini alacağına artık kesin gözüyle bakabiliriz. Ancak bu süreç otomotiv sektöründeki oyuncular için oldukça sancılı geçecektir. İçten yanmalı motorlar her ne kadar çok eski bir teknolojiyi kullanıyor olsalar da yapı bakımından son derecede karmaşık olmalarından dolayı üst düzey bir mühendislik gerektirmekteydi. Ancak elektrikli otomobiller içten yanmalı motorlara kıyasla çok çok daha basit yapıya sahip elektrik motorlarını kullanıyorlar. Her ne kadar güncel içten yanmalı motor sahibi otomobillerde yüksek teknolojiler bulunuyor olsalar da elektrikli otomobiller tam anlamıyla bir otomobil-bilgisayar sentezi araçlar niteliğinde. Haliyle, içten yanmalı motorlu araçlarda mekanik mühendislik çok önemliyken elektrikli araçlarda yazılım mühendisliği çok daha büyük önem kazanmış durumda. Ve bu otomotiv sektörünün büyük oyuncularının hiç de uzmanı olduğu bir alan sayılmaz. 

Mevcut piyasaya hakim otomobil markaları elektrikli otomobil teknolojisi ile sancılı bir uyum savaşı verecekler. Bu mücadeleden galip çıkanlar piyasada varlıklarını sürdürürken ayak uyduramayanlar tarihin tozlu sayfaları arasında yerlerini alacaklar. Tesla bunun en büyük örneği. Daha 2004 yılında doğan Tesla bugün ciddi bir oyuncu haline gelmiş durumda. Yenilikçi olan bu teknoloji sayesinde ülkemiz dahil pek çok ülke artık kendi otomobillerini üretebilecekleri ve piyasada var olabileceklerini düşünerek çalışmalara çoktan başladı bile. Yani yakın gelecekte yepyeni otomobil markaları doğarken bildiğimiz, tanıdığımız pek çok markanın da bu yeni teknolojiye ayak uyduramayarak tarihin tozlu sayfaları arasına karıştığını görebiliriz.

Elektrikli otomobillerin önündeki en büyük engel pil ve şarj teknolojilerinin gelişimi ve şarj istasyonlarının yaygınlaşması. Şarj istasyonları hızlı bir şekilde yaygınlaşacaktır. Ancak pil teknolojisinin şu anki seviyesi elektrikli otomobiller için ciddi kısıtlar getirmektedir. Bu alanda çığır açacak bir teknolojik gelişme içten yanmalı motorları hayatımızdan büyük ölçüde çıkaracaktır.

Ancak elektrikli otomobiller için tüm ülkelerin gerekli altyapı sorununu da çözmesi gerekmektedir. Bu sorun sadece şarj istasyonlarının yaygınlaşması değil, daha temel altyapının, elektrik üretim ve dağıtım altyapısının elektrikli otomobillere hazırlanmasıdır. İstanbul'u örnek alarak rakamlarla konuyu açıklayalım.

İstanbul'da 2020 başı itibariyle 4 milyon motorlu araç bulunduğu TÜİK istatistiklerinden yola çıkılarak söylenebilir. Bu 4 milyon aracın %20'i elektrikli olursa ve bu araçların %30'u akşam şarja takılırsa, ortalama bir akşamda şarja takılı 240 bin araç demek olur. Bu araçlar ev tipi prizlere takılmış olsalar dahi her biri 10A akım çekse 528 mWh'lik ilave elektrik ihtiyacı ortaya çıkar. Hemen belirtelim, ülkemizde günlük elektrik üretim kapasitesi bu seviyenin altında olan çok sayıda baraj var. Önlem alınmazsa böyle bir tabloda yoğun elektrik kesintileri kaçınılmaz olur. Hatta elektrik kesintilerinin yol açacağı ekonomik kayıpların büyüklüğü nedeniyle, şu anda vergi avantajı ile teşvik edilen elektrikli otomobillerin satışını azaltmak için yüksek vergiler konulabilir. Bir de elektrikli otomobil satışlarının daha da arttığını düşünürsek durum çok vahim bir noktaya gelir. 

Bu karanlık tablonun tek çözümü enerji nakil hatlarının gerçekçi bir hesaplamayla tespit edilmiş ihtiyaçlara göre iyileştirilmesinden geçiyor. Ayrıca şu anda ciddi bir petrol ithalatçısı olan ülkemizde elektrikli araçların satışı ile petrol türevi yakıtlara olan ihtiyaç azalmakla birlikte elektriğe olan ihtiyaçta patlama yaşanacağından, elektrik arzının da ihtiyaçları karşılayabilmesi için de gerekli hazırlıklar yapılmalıdır. Aksi halde elektrik açığını doğalgaz çevrim santralleri ve daha da kötüsü petrol türevi yakıtlar ve kömür tüketen santrallerden karşılamak zorunda kalırız ki çevre açısından kaş yaparken göz çıkarmak gibi bir durumdur.