İnsan ikiyüzlüdür. Doğasında var belki bu ikiyüzlülük, ta
yaratılışından gelen belki de geçen zaman içinde yerleşti insana. Bir tür evrim
sonucu oluşan yan etkide denilebilir belki. Ancak kesin olan bir şey var o da
insan ikiyüzlü bir varlıktır ve kendi çıkarlarını gözetmek uğruna olmadık
aşağılıkları yapar ve bunları yaparken de kendini dürüstlük timsali bir insan
olarak gösterebilir. Üstelik bundan
kesinlikle gocunmaz, bunu bir olağandışılık olarak algılamaz, son derecede
normal bir davranıştır bu onun için. Ancak aynı durumda karşısındaki benzer bir
davranış sergilediğinde onu suçlamak, aşağılamak, yerin dibine sokmak ve bunu
yaparken de kendini daha da yüceymiş gibi göstermek için elinden gelen çabayı
göstermekten geri durmaz.Denilebilir ki şeytana ilk taş atan şeytanın
kendisidir.
Peki insan neden böyledir. Ying-Yeng ikilemi vardır insanın
özünde. Uzakdoğulu insanlar belki antik Yunan filozoflarından da öteydiler
insanı anlama ve yaradılışını kavrama konularında. Ancak o kadar da özgürlükçü bir toplumda,
özgürlükçü bir kültürde yetişmemiş olan bu kişiler genellikle bir hükümdara ya
da doğanın karşı konulamaz güçlerine karşı kendilerini sorumlu hissetmişler ve
boyun eğmişlerdir. Doğu felsefesinde doğaya karşı koyma yoktur, ona boyun eğme
ve ona uyum sağlama vardır.
İnsanın iki yüzlülüğünün özündeki ikilem, evrensel doğru ile
kişisel doğrunun çatışmasından kaynaklanır. Evrensel doğrular tüm insanlar için
ortak olan doğrular iken, kişisel doğrular bir kişi ya da belli bir sosyal
grubun doğru bulduğu şeylerdir. İnsan kendi kişisel doğruları ya da ait olduğu
sosyal gurubun doğruları ile evrensel doğrular çakıştığında, insan olmaktan
kaynaklanan evrensel doğruya uyma gereğini ihlal ederek kendi kişisel ya da
grupsal doğrusu yönünde hareket etmekte, yani kendi çıkarlarını evrensel
doğrulardan üstün saymaktadır. Bu tüm dünyada, tüm toplumlarda ve topluluklarda
böyledir. Nadiren de olsa zaman zaman toplumların içinde evrensel doğrulara
kendini adamışlar çıkabilir. Ancak bu kişiler ait oldukları sosyal grupların çıkarlarını
zaman zaman da olsa savunmadığı için dışlanmaya, ötekileştirilmeye, itilip
kakılmaya ve kimsenin arzu etmeyeceği bir şekilde yaşamaya adeta mahkum
edilmektedirler. Neticede ise evrensel doğrular çökmekte, yenilmekte, çıkarlar
öne çıkmaktadır.
Bir insan kendi çıkarı için pek çok aşağılık şeyi yapabilir.
Hiç utanmadan, insanlığından ar duymadan büyük yanlışlar yapabilir ama bunları
yaparken kendini yaptıklarının doğru olduğuna kandırmıştır. Bu kişiler için
asıl önemli olan gerçekte doğru olan değil, yani evrensel doğrular değil, kendi
kişisel doğruları ya da ait olduğu sosyal grubun doğrularıdır. Evrensel
doğruları bir yana itip, bireysel ya da grupsal doğruları kabullenen, özümseyen
insanlar ise kamplaşmak, gruplaşmaya ve kutuplaşmaya mahkum olmaktadırlar. Bu
kamplaşmaların ve kutuplaşmaların neticesinde ise tarih boyunca pek çok
insanlık dramı yaşanmıştır, yaşanmaya devam etmektedir ve üzülerek belirtmek
gerek ki daha devamda edecektir.
Netice olarak, evrenselin yolundan sapan insanlar, evrensele
yüzlerini dönmedikçe bu dünyaya barışın, huzurun, mutluluğun ve kardeşliğin
gelmesi mümkün değildir.
İnsanların öncelikle evrensel insan olmayı ilke edinmeleri
gerekmekte ve dünyanın her neresinde olursa olsun, hangi kültüre ait, hangi
dine bağlı, hangi dili konuşan, hangi etnik kökenden gelen insanlar olursa
olsun, dünyadaki tüm insanların insan evrensel kümesinin içinde birer eleman
olduklarını özümsemeleri ve bu bilinçle hareket etmeleri halinde dünya çok daha
yaşanılası bir yer olacaktır kuşkusuz….
Ne mutlu evrensel insanlara…