teknoloji ve insan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
teknoloji ve insan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2020 Pazar

İnsanlığı Bekleyen Tehlike: Tersine Evrim

-Bu yazı en hakiki mürşidi ilim olanlar içindir.

Evrimin ne olduğu bilindiğinden bu yazıda açıklamaya gerek duymuyorum. Ancak bilmeyenlerin öncelikle evrimin ne olduğu hakkında güvenilir, bilimsel kaynaklardan gerekli araştırma ve okumaları yapmalarını önerebilirim.

Hayatın tek bir temel görevi vardır, neslin devamını sağlamak. Bu görevin ifası içinse dünyaya geldikten sonra hayatta kalarak üreme eylemini gerçekleştirebilmek gerekir. O nedenle hayvanlarda iki büyük ve karşı konulması zor temel içgüdü vardır. Birincisi hayatta kalmak, ikincisi de üremek. Esas amaç üremek olsa da bu ilk saydığımız hayatta kalmanın gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. 

Doğadaki her canlı bu iki amacı yerine getirebilmek için çeşitli silahlara veya hilelere sahiptir. Bu silah ve hileler bazen bir canlının feda edilmesini gerektirebilmektedir. Örneğin belirli avcılar tarafından avlanan bir canlı, o avcıların hiç sevmediği tada sahip bir madde üretebilir. Avcı bu canlıdan bir tanesini ilk defa avladığında tadını beğenmez. O avlanan canlı hayatını kaybetmiş olabilir ancak av olarak avcının bir daha kendi türünden bir başka canlıyı avlamamasını sağlar. Neslin devamında türün devamlılığı bazen soyun devamlılığına öncellenmiştir. 

Biz insanlara bakıldığında vahşi hayvanlardan üstün fiziksel hiçbir özelliğimizin olmadığı görülür. Taksonomide aynı sınıfta yer aldığımız diğer memelilerin arasında bizden daha yavaş koşan kaç hayvan sayabilirsiniz? Fok balıkları, morslar, yunus ve balinalar gibi denize adapte olmuşlarla uçan yarasayı saymazsak, karada yaşayanalarda bizden daha yavaşı var mı? Tabi saydığımız suya adapte olanlar bize göre çok iyi yüzücüler, yarasa daha da gelişmiş sayılır, uçuyor. Üstelik doğal radar sahibi.

Bizi koruyacak keskin dişlerimiz, pençelerimiz yok, kamufle olamıyoruz, bizi soğuktan koruyacak kürkümüz yok, gece görüşümüz, kulaklarımız, gözlerimiz zayıf. Doğadaki pek çok hayvan bizim için hayati bir tehdit unsuru olabilir(di) eğer o bizi biz yapan o muhteşem silaha sahip olmasaydık. Yüksek öğrenme, öğrendiklerini yorumlama ve yeni nesillere aktarma yetisi. Buna ister zeka deyin ister akıl. Her iki kelime de yetersiz kalacaktır. 

Evrimsel süreçte diğer pek çok canlıya göre anatomik ve fizyolojik yapımızın bize verdiği zaafiyeti beynimizi kullanarak kapatabildik ve hatta çok çok avantajlı bir hale geldik. Dünyanın hakimi olduk. Hatta tüm dünyaya hükmettik. Hatta dünya yetmedi, gözümüzü uzaya diktik. 

Zaman içinde öğrendiklerimiz birikti. Her yeni bilgi yepyeni yeni bilgilere ulaşacağımız yollar çıkardı önümüze. Bilgi, öğrenme ve keşiflerin insanlık tarihi boyunca tutarlı bir grafiği yapılsa doğrusal değil üstel fonksiyon grafiğine benzer bir grafikle karşılaşılacağı kesindir. Çünkü her keşif yepyeni imkanları insanların önüne sunmuştur. Örneğin ateşin icadı hem yeme kültürünü değiştirmiş, haliyle yemekleri pişirme teknikleri ortaya çıkmış, hem toprağı pişirerek seramik eşyalar yapılmasını mümkün kılmış, hem ısınma ihtiyacını gidermiş, hem ufak ufak metalurjinin ve malzeme biliminin ilk adımlarının atılmasını sağlamıştır. 

İçinde bulunduğumuz çağa göre şimdiye kadar bahsedilen konular son derecede ilkel gelebilir. Doğrudur. Ancak insanlığın temeli böyledir. 

Günümüzde ise tam bir bilgi ve teknoloji çağındayız. Artan bilgi birikimi yeni gelişmelerin çok daha kısa sürede ortaya çıkmasını sağladı. Bu hızlı gelişme o noktaya geldi ki artık insan hayatındaki koşullar eskiye göre çok daha hızlı değişiyor. Örneğin bilinen ilk fotoğraf 1826 yılında çekilmiştir. İlk dijital fotoğraf makinesi için patent başvurusu 1972 yılında yapılmıştır. Tam 146 yıl sonra. Tabi bu ilk makine kimsenin yanında taşımak istemeyeceği kadar büyük ve ağır bir cihazdı. Ancak uzunca bir süredir cebimizdeki telefonlarda fotoğraf makinesi var, hatta artık pek çoğunda birden çok fotoğraf makinesi bulunuyor. Yaklaşık 150 yılda analogtan dijitale geçiş yapılırken, dijitalin cep telefonuna dahi sığacak boyuta inmesi 40 yıldan kısa sürmüş durumda. Korkunç bir gelişim ivmelenmesi değil mi?

İçinde bulunduğumuz teknoloji çağının bize sunduğu nimetler pek çok açıdan hayatımızı kolaylaştırıyor. Evimizde oturduğumuz yerden hiç kalkmadan istediğimiz yemeği sipariş edebiliyoruz. Gideceğimiz yeri bilmemize gerek yok, ya da sora sora öğrenmemize de gerek yok, harita okuyabilmemize de gerek yok, navigasyon bizi götürecektir. "Hey Siri!" ya da "Hi Google!" demeniz pek çok merak ettiğiniz bilgiyi size sunabilir. Döviz kuru, hava durumu ya da herhangi bir bilgi, sorun yeter. 

Bilgiye ulaşmak bu kadar kolaylaşınca insan ve bilgi denkleminde en temel organ olan beynin yükü hafifliyor. Artık daha az bilgiyi hafızamızda tutmak zorundayız. Yakın gelecekte tam otonom otomobiller hayatımıza girdiğimizi düşünün. Aracının otonom sürüş sistemi bozulsa ve kendi kullanmak zorunda kalsa pek çok kişi sabah işe gideceği yolu bulamaz hale gelir mi sizce? Cevabınız evet, yoksa değil mi?

Anlık tercümanlık yapan cihazlar da geliştiriliyor. Siz ana dilinizde konuşuyorsunuz cihaz söylediklerinizi hemen istediğiniz dile çeviriyor. Yani artık yabancı dil öğrenmek de çok gerekli olmayabilir. 

Peki beynimizi ne yapacağız o zaman? Ona yapacak pek iş bırakmıyoruz. Ve 
ünlü Fransız biyolog Lamarck'ın kullanılan organların gelişip, kullanılmayan organların köreleceği tezi -ki doğruluğu gözlemle tespit edilse de yeni nesle aktarılıp aktarılamadığı net değildir- dikkate alındığında beynimize yeni uğraşlar bulmazsak eğer yavaş yavaş hayatta kalıp, neslimizi devam ettirip, dünyanın hakimi olmamızı sağlayan en güçlü silahımızın giderek köreleceği, zayıflayacağı, kapasite kaybına uğrayacağı sonucunu çıkarabiliriz. 

Eğer Lamarck haklıysa teknoloji beynimizi daha az kullanmamızı sağlayarak bizi aptallaştırabilir. Böyle bir durum tersine evrim değil de nedir? Üstelik toplumlarda yüksek zeka sahibi insanların genellikle ya hiç çocuk sahibi olmadıkları ya da az sayıda çocuk sahibi oldukları görülürken ortalama zekaya sahiplerin çok çocuk sahip olmasıyla toplumların gen havuzunda yüksek zeka genlerinin frekansının giderek düştüğü yönünde görüşler uzun süredir dillendirilmektedir. 

Eğer çizdiğimiz olumsuz tablo bu şekilde devam ederse çok değil birkaç nesil sonra dünyada düşük zekalı bir çoğunluk ve onları kontrol eden yüksek zekalı bir elit kesim oluşabilir. Yüksek zekalı elit kesimle düşük zekalı kesim arasındaki ilişki sahip-köle ilişkisine dönüşebilir. Geçmişte benzer bir ikilik Homo Neanderthalis ve Homo Sapiens'lerin karşılaşmasında yaşanmıştı. Neticede tam bilinemese de ya Homo Neanderthalis'ler bizler, yani Homo Sapiens'ler tarafından katledildi ya da bu iki insan türü kaynaştı. Ancak gelecekte ne toplu bir katliam ne de bir birleşme, kaynaşma olacağını beklememek gerekir. İnsan nesli alt insan ve üst insan olarak ikiye ayrılacak, alt insanlar adeta işçi arı görevini görürken üst insanlar kendi aralarında liderlik mücadeleleri vereceklerdir. 

Belki de kölelik insanlık için kaçınılmazdır?

1 Ocak 2020 Çarşamba

Gelişen Teknoloji ve İnsan Hayatına Etkileri

Teknolojinin insan yaşamını kolaylaştırdığı tartışılmaz bir gerçek. Artık her birimizin cebinde bir zamanlar servet değerinde olan ve ancak çok güçlü şirketlerin sahip olabildiği bilgisayarların işlem gücünün kat kat fazlasına sahip telefonlar bulunuyor. Bu telefonlarla sadece telefon görüşmesi yapmıyor aynı zamanda mesajlaşıyor, çektiğimiz fotoğraf ve videoları paylaşıyor, gerekli notları alıyor, zaman zaman hava durumu, trafik yoğunluğu gibi bilgileri ediniyor, bankacılık işlemlerini gerçekleştiriyor, alışveriş yapıyor ve burada hepsini saymanın mümkün olmadığı kadar çok şeyi yapabiliyoruz. Tüm bunlar yaşamımızı oldukça kolaylaştırıyor ve büyük konfor sağlıyor. 

Gelişen teknoloji aynı zamanda insan sağlığını da olumlu etkiliyor. Daha yeni ve gelişmiş cihazlar hastalıkların tanı ve tedavisinde yeni olanaklar sunuyor. 

Teknoloji ülkelerin ekonomileri üzerinde de oldukça etkili. Şirketler gelişen teknolojiyi takip ederek verimliliklerini artırıyor. Böylece daha yüksek karlar elde edebiliyor veya rakiplerine karşı maliyet avantajı kazanabiliyorlar. Çetin rekabetin yaşandığı piyasalarda düşen fiyatlar ise tüketicilerin mal ve hizmetlere daha uygun fiyatlarla ulaşabilmesini sağlıyor. 

Tüm bunlar ve elbette daha fazlası teknolojinin faydaları. Peki teknolojinin hiç zararlı yanı yok mu? Elbette ki var. Öncelikle insanları kendine bağımlı hale getiriyor. Teknoloji her ne kadar insanların iletişimini kolaylaştırsa da insanlar arasındaki iletişimi aslında soğutuyor. Evet, belki dünyanın öbür ucundaki biri ile görüntülü sohbet edebiliyoruz, onun paylaştığı fotoğraf ve videoları izleyebiliyor, yorum yapabiliyor, beğenebiliyor veya tepkimizi gösterebiliyoruz. An be an adım adım ne yaptığını takip edebiliyoruz. Ancak bunu yaparken yanımız bulunanlara eskiden gösterdiğimiz ilgiyi gösteremiyoruz. Sosyal medya üzerinde yapılan bir paylaşımın beğeni sayısı pek çok insani değerin önüne geçmiş durumda. İnsan ilişkileri gelişen teknoloji ile birlikte sığ ve yüzeysel bir hale dönüşüyor. Binlerce takipçisi olan sosyal medya fenomenleri bile aslında büyük bir yalnızlık içinde olabiliyor. Teknolojiye bağlı yeni psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başladı bile. 

Aynı zamanda teknoloji pek çok meslek dalını öldürüyor. Artık geleneksel anlamda gazeteciliğin sonu gelmiş durumda. En son ne zaman gazete aldınız? Bu yazıyı yazarken ben en son ne zaman gazete aldığımı hatırlamadığımı fark ettim örneğin. Kitaplar artık yavaş yavaş elektronik kitaba dönüşüyor. İnsanların yaptığı pek çok işi asla ve asla yorulmayan, acıkmayan, ihtiyaç molası vermeyen, uyuması, dinlenmesi gerekmeyen, yaptığı işten sıkılmayan robotlar giderek artan oranda devralıyor. Peki sonuç? Pek çok meslek yok oluyor, fabrikalarda insan emeği ile yapılan pek çok işi robotlar üstleniyor ve yok olan meslek dallarında çalışanlar ile işini robotlara kaptıranlar işsiz kalıyor. Bu insanlar hayatlarını idame ettirebilmek için bir şekilde para kazanmak zorundalar. Bir şekilde kendilerine gelir sağlamak zorundalar. Teknoloji nedeni ile işsiz kalan birkaç bin kişi olsa bir şekilde çözüm bulunabilirdi ancak onbinler, yüzbinler teknoloji nedeniyle işsiz kalacak. Hatta dünya çapında düşünülürse milyonlarca insan işsiz kalacak. 

Yıllarca bir işi yapmış ve o alanda ustalaşmış bir kişinin işini kaybedip hiç de uzman olmadığı bir alanda iş bulması pek çok açıdan sarsıcı. Öncelikle ustalaştığı alanda kazandığı miktarda geliri acemi olduğu alanda kazanabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu durum yaşam standardında dramatik bir düşüşe yol açacaktır. Böyle dramatik bir değişim şüphesiz insan psikolojisi üzerinde çok olumsuz etkilere yol açacaktır. Aynı zamanda benimsenmiş, özümsenmiş bir işi kaybedip tamamen acemisi olunan bir başka işe adapte olmaya çalışmak başlı başına bir stres kaynağıdır. Başarısız olma kaygısının yaratacağı gerilim yine insan psikolojisini olumsuz etkileyecektir. 

Teknoloji şüphesiz yepyeni iş fırsatları ve iş alanları yaratmaktadır. Ancak genellikle bu alanlar teknik bilgi ve beceri gerektirmektedir. Örneğin en azından bir bilgisayar programla dilini bilmek, bir takıp bilgisayar programlarına ileri seviyede hakim olmak gibi. Genç ve dinamik nesil bu konulara hızlı bir şekilde uyum sağlayabilirken orta ve üst yaşlara doğru gidildiğinde uyum sağlama güçlüğü katılaşmaktadır. 50 yaşındaki bir kişinin oturup daha önce hiç ilgilenmediği, hatta ne olduğunu dahi bilmediği, JAVA, C gibi programlama dillerini, veya bilgisayarda resim ve video düzenleme, montaj ve efektleri nasıl yapacağını öğrenmesini ve bu alanda kısa sürede uzmanlaşmasını ne kadar bekleyebilirsiniz? 

Teknoloji artan bir hızla gelişiyor. Eskiden on yılda gerçekleşen gelişim bir yıldan kısa sürede gelişebiliyor. Basit bir örnek verecek olursak, eskiden yüksek teknoloji ürünlerinin yeni modelleri yılda bir çıkarken artık yıl içinde iki üç yeni modelle karşı karşıya kalabiliyoruz. Hemen her yeni model uyulması gereken bir takım yenilikleri beraberinde getirirken aynı zamanda bir takım mevcut alışkanlıklardan ve uygulamalardan vazgeçilmesini de gerektirebiliyor. Bu baş döndürücü hıza ayak uydurmak hiç de kolay değil. Eskiden dedeler ve nineler torunlarını anlamakta zorluk çekerken artık anne ve babalar çocuklarını anlayamıyor. Hatta büyük kardeşler küçük kardeşlerini anlayamıyor. 

İnsanın teknoloji ile imtihanı giderek zorlaşıyor. Umarım insanlık insanlığını kaybetmeden teknoloji ile uyum  sağlamanın stabil bir yolunu bulabilir.