Deprem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deprem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2020 Salı

Felaketler Yılı: 2020

Hemen her yeni yıla girerken olduğu gibi 2020 yılına girerken de iyi dileklerde bulunuldu. Sağlık, huzur ve mutluluk getirmesi temenni edildi. Hele hele ekonomik bir darboğaz yaşayan ülkemizde 2020'nin 2019 yılında yaşanılan sorunların geçtiği ve genel bir toparlanmanın başlayacağı umudu beslendi, büyütüldü. Umut tarlalarına yeni tohumlar ekildi, sulandı, ancak gerçeğin tırpanı acımasızca tüm filizlenen umutları şimdiden biçiverdi.

2020 yılına girdiğimizde zaten gergin olan gündem artan çatışma riskleri nedeniyle insanı tedirgin ediyordu. Ve beklenen er ya da geç gerçekleşti. Çok sayıda şehit verdik. Halen de tam ve kalıcı bir barış ortamı sağlanabilmiş değil. Bir yandan Suriye, diğer yandan Doğu Akdeniz derken bir de Libya... Gündem yoğun. Kahraman askerlerimiz görevlerini icra ediyorlar ve ülkemizin stratejik çıkarlarını koruma uğruna yeri geliyor can veriyorlar. Bize de bir yandan onlara destek vermek bir yandan da kalıcı barışın bir an önce sağlanmasını umut etmekten başka çare kalmıyor. Evet, her ne kadar gerçeği kanlı tırpanı tüm yeşeren umutları ivedilikle biçse de, sonuna kadar umut etmekten vazgeçmemeli insan. 

Silahlı çatışma çıkması ihtimali bir tek ülkemizin gerçeği değildi. İran ve ABD arasında da ciddi bir savaş olasılığı bir anda yükseliverdi. Hatta İran  bir sivil yolcu uçağını vurdu. Her savaşta olduğu gibi, olan yine masum sivillere oldu. Yanlışlıkla bir sivil yolcu uçağını vurmak her halde kolay kolay affedilemeyecek bir yanlıştır. Öyle ki mazeret kabul edilemez. Hele hele bir ülkenin semalarında uçan bir yolcu uçağını hedef sanarak vurması... Bir pilot olsam İran hava sahasını kullanmayı asla ama asla kabul etmezdim herhalde. 

2020 bize rahat bir nefes aldırmayacak gibi. Birden umulmadık bir anda deprem gerçeği bir daha acı bir şekilde yüzümüze tokatını patlattı. Evet, 2020 yılına tazelenen deprem korkumuzla başladık denilebilir. Ne başlangıç ama. Diğer yandan Avustralya cayır cayır yandı. Öyle böyle bir yangın değil. Aşırı su tükettiği için binlerce deveyi telef ettiler. Tam bir vahşet. Aynı zamanda doğanın karşısında insanın acizliğini de görmüş olduk. Evet, yıl olmuş 2020, bir taraftan Mars'a yerleşmeyi düşünüyor insanoğlu, diğer yandan koca bir kıta cayır cayır yanıyor ama, yangını söndüremiyor bile. 

Daha kötü ne olabilir derken bir virüs salgını Çin'de patlak verdi. Kaçınılmaz olarak ülkemize de sıçradı. İnsanları öyle bir korku sardı ki bu salgın pek çok sektörde çok sayıda firmanın iflas etmesine, pek çok kişinin işsiz kalmasına ve küresel bir büyük ekonomik buhran yaşanmasına yol açacak gibi duruyor. Evet, Mars'a yerleşme hayali kuran insanoğlu daha virüslerle başa çıkamıyor. Pek çok gelişmiş ülkenin sağlık sisteminin çok da güçlü olmadığı görüldü. Bizde salgın daha yeni başladı, ümidimiz çok yayılmadan kontrol altına alınması. 

Artık daha kötü ne olabilir diye kendi kendimize sormaktan korkar olduk. Öyle lanet bir başlangıç yaptık ki bu yıla devamından korkar olduk. Acaba bu yılın sonunu görebilecek miyiz? Endişeliyiz.

25 Ocak 2020 Cumartesi

Depreme Hazırlanmamız İçin Daha Kaç Deprem Gerekli?

Yaşım gereği 1992 Erzincan depremini hatırlıyorum. Ancak o zamanlar depremin ne denli büyük bir felaket olduğunu kavrayacak yaşta değildim. Tek bildiğim yerin sarsıldığı, binaların yıkıldığı, insanların enkaz altında kaldığı, kurulan beyaz koni şeklinde, üstünde kırmızı hilal bulunan Kızılay çadırları ve depremden kurtulan insanların bu defa soğukla mücadelelerini gösteren haberlerdi. Hatırladığım kadarıyla ekranlarda gördüğüm manzarayı savaşa benzettiğimdi. Haksız da sayılmazmışım. Sonuçta bir hayatta kalma savaşı veriliyordu.

17 Ağustos 1999 depremi yaşandığında İstanbul'da yaşıyordum ancak tatilde olduğum için İstanbul'da değildim. Ancak 12 Kasım Düzce depreminde İstanbul'daydım. Birden eşyaların zangırdadığını, oturduğum koltuğun sarsıldığını hissettim. Bu deprem olmalıydı. Zaten o güne kadar birkaç defa artçı şok hissetmiş, depremin nasıl birşey olduğunu az çok deneyimlemiştim. Hiç paniklemedim, korkmadım. Soğukkanlı biriyimdir. Ancak deprem bitmek bilmedi. Sonunda çok uzun sürdü bina dayanmayacak diye kapı eşiğinde durayım bari dedim. Kapı eşiklerinin daha güvenli olduğunu duymuştum. Deprem bitti. Ailemin zoruyla binadan çıkarıldım. Depremde yıkılmayan bina sonrasında niye yıkılsındı ki? Dayanmıştı işte.

Her ne kadar deprem gibi ciddi bir felaket karşısında bile serinkanlılığımı korusam da İstanbul'a döner dönmez yaşanan felaketin büyüklüğünü görmüştüm. Çok sayıda hasarlı bina vardı. Bu binaların büyük bir bölümü sadece makyajlandı. Bir kısmı güya güçlendirildi. Güçlendirilen binalardan biri de benim de ikamet ettiğim apartmandı. Ancak güçlendirme sırasında hiçbir uzmana danışıldığını sanmıyorum. Tek yapılan bazı ana kolonların kalınlaştırılması oldu. Bilinçsizce.

Deprem insanların hayatında kalıcı yıkımlara yol açabiliyor. Yıkılan bir binayı yeniden yapabilirsiniz. Ancak giden canları geri getiremiyorsunuz. 17 Ağustos ve 12 Kasım öyle büyük trajedilere yol açtı ki, binlerce insanın hayatı bir daha hiç eskisi gibi olamadı, olamayacak.

Depremin hemen ardından deprem uzmanları ekranlara çıkarıldı. Gündem çok uzun bir süre deprem oldu. Depreme hazırlıksız yakalanmıştık ancak beklenen İstanbul depremine daha hazırlıklı olunmalıydı. Bununla ilgili çokça konuşuldu, yazıldı, çizildi ve sanki çok sıradan bir olaymış gibi unutulup gidildi. Hatta depremin yaralarının sarılması ve bir sonraki depreme hazırlık yapılması için gerekli maliyetin karşılanması amacıyla çıkarılan ek vergilerle duble yollar yapıldı. Duble yollar da çok sayıda hayatı kurtarmıştır elbette. Çünkü bir dönem her akşam en az bir trajik trafik kazası haberi anahaber bültenlerinin olmazsa olmazı haline gelmişti. Şarampole devrilen otobüsler, kafa kafaya çarpışan araçlar, ölen ya da yaralanan insanlar ve yine giden canlar. Evet böyle trajik kazaların sayısını azalttı belki duble yollar ancak, ya deprem?

Depremi unuttuk. Deprem anında her evde bulunması gereken bir çanta vardı. Deprem yaşanırsa evden çıkarken alınacak, dış kapıya yakın kolay ulaşılır bir yerde durması gereken ve içinde ilk yardım malzemelerinden giyecek ve çeşitli gıda maddelerine kadar kriz anını atlatmaya yardımcı olacak şey bulunan bir çanta. İstanbul'da kaç evde vardır şu anda böyle bir çanta?

Deprem konteynırları vardı bir de... Duruyorlar mı? Ben artık İstanbul'da yaşamıyorum. Ancak en son gittiğimde deprem konteynırına hiç rastlamadım.

Deprem anında insanların kaçacağı sığınma alanları? Hah, oralar AVM oldu zaten.

Birileri devlete kızıyor. Ancak devleti yönetenler de bu ülkenin insanları. Mars'tan falan gelme değiller. Eğer evinizde deprem çantanız yoksa kimseye deprem konteynırlarının ve toplanma alanlarının hesabını soramazsınız. Siz üzerinize düşeni yaparsanız, eş dost ve akraba ve komşularınızı da bilinçlendirir ve depreme hazırlıklı olmak için üzerlerine düşen hazırlıkları yapmalarını sağlarsanız, o zaman üzerine düşeni yapmayan yöneticilere kızabilirsiniz. Zaten tüm toplum böyle bir bilince ulaştığında, o toplumun içinden çıkacak yöneticiler de depreme karşı daha duyarlı olacaktır.

Ve bugün, yine bir deprem acısıyla karşı karşıyayız. Bu defa Elazığ... Üstelik Elazığ'dan önce Van'da da ciddi bir deprem olmuştu. Ve yine pek de hazırlıklı sayılmayız. Binalarımız depremlere dayanıksız. Ucuz olsun diye malzemeden çalınmış. Taştan mezarlara dönen binalardan mürekkep şehirlerle dolu bir memleket.

 Hayatımız bu kadar mı ucuz? Bu kadar mı değersiz? Daha kaç deprem gerekecek, daha kaç can kaybedilecek de biz depreme karşı gerekli önlemleri yeterince alan bir toplum haline dönüşeceğiz?

Kimseye kızmayın. Önce depreme karşı hangi hazırlıkları yaptığınızı düşünün. Yeterince hazır mısınız? Bir planınız var mı? Deprem çantanız var mı? Deprem anında nereye gideceğinizi planladınız mı? Ya da ailenizle ortak bir buluşma noktası belirlediniz mi? Ya diğer hazırlıklar? Eğer yapmadıysanız şapkanızı önünüze alıp düşünün ve kızacaksanız eğer, öne aynada gördüğünüz kişiye kızın.

6 Mart 2012 Salı

Deprem Bölgelerine Prefabrik Evler Çözüm Olabilir Mi?

Prefabrik Ev
Kütük Ev ( prefabrik)



Bir deprem ülkesi olan ülkemizdeki binaların yapı kalitesinin içinde bulunduğu vahim duruma acil bir şekilde çözüm bulmak zorundayız. En son Van depremi bu gerçeği bir tokat gibi yüzümüze vurdu. Ancak kolay unutan bir millet olduğumuzdan, medyada deprem ile ilgili haberler azaldığında halkın konuya ilgisi azalıyor. Önceliği halkın öncelikle önem verdiği konularda bir şeyler yaparak halkın takdirini ve oyunu kazanmak olan her kademedeki seçilmişler de, deprem gündemde olduğu sürece bu konuda ardı ardına ortaya projeler atıyor ancak deprem gündemden düşer düşmez bu projeler de rafa kalkıyor. Bu nedenle millet olarak deprem gerçeğini gündemimizden hiç düşürmemeli ve önceliklerimiz arasında her zaman ön planda tutmalıyız. Çünkü depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz ve gün geliyor pusuya yatmış bir düşman gibi, hiç ummadığımız bir anda hayatımızı yıkabiliyor.

Kalas Ev ( Prefabrik )
Depreme karşı güvenli binalar yapma konusunda sınıfta kaldığımız ortada. Özellikle doğru düzgün temeli bile bulunmayan kerpiç ve taş yapıların yoğun bulunduğu bölgelerde durum çok ciddi. Ülkemizin inşaat denilince ilk akla gelen ismi olan sayın Ali Ağaoğlu da, zamanında binalarda kalitesiz malzeme kullandığını bizzat itiraf ederek büyük bir medeni cesaret gösterdi ve aslında bu itiraf asıl durumun sanıldığından da kötü olabileceğine işaret ediyor olabilir.

Çelik Konstrüksiyon Prefabrik Ev
Büyük şehirlerde arsalar çok değerli olduğundan insanlar çok katlı bina yapma eğiliminde olur. New York City'deki meşhur Manhattan Adası bu nedenle gökdelenlerle dolmuştur. İstanbul ve Bursa gibi deprem bölgesinde yer alan büyük şehirlerde çok katlı binaların yapılmasının önüne geçilemez ancak Japonların yaptığı gibi bu binaları en şiddetli depremlere karşı bile emniyetli halde yapılmasını sağlamak mümkündür.

Prefabrik Ev
Ancak büyük bir kısmı büyük oranda deprem riski taşıyan yurdumuzun pek çok bölgesinde, özellikle de kırsal yerleşim yerlerinde depereme karşı güvenli binalar olarak Prefabrik evler uygun bir alternatif olabilirler. Prefabrik evler, ister çelik konstrüksiyon olsun ister kütük ev ya da kalas ev formunda olsun, depreme karşı oldukça yüksek bir dirence sahiptir. Aynı zamanda betonarme yapılardaki o kutu gibi, estetikten uzak görüntüden tamamıyla uzak, aksine son derecede estetik evlerdir.

Prefabrik Ev
Prefabrik evlerin bir avantajı da inşaat sürelerinin aylarla değil günlerle belirlenecek kadar kısa olmasıdır. Bu evlerde de bir temel gerekir ve prefabrik evin bağlanacağı bir zemin betonunun dökülmesi gerekir. Ev bu beton zemin üzerine bağlanır. Gerek çelik gerekse kütük ve kalas evlerde kullanılan ahşap malzemeler, betona göre son derecede yüksek elastikiyete sahip olmaları nedeniyle, deprem anında kolay kolay yıkılmazlar.

Prefabrik Ev
Çok kısa sürelerde inşaa edilebilmeleri, Van'da depremde yıkılmış ya da oturulamayacak kadar zarar görmüş binaların yerine kısa sürede yeni binaların yapılabilmesini de olanaklı kılması açısından da oldukça önemlidir. Ayrıca burada sözünü ettiğimiz prefabrik evler, depremzedelere verilen konteyner evler gibi değiller elbette. Konteyner evler de her ne kadar bir prefabrik ev türü olsalar da, bu tür evler daha çok deprem gibi doğal afetlerde afetzedelerin barınma ihtiyaçlarını gidermek, şantiyelerde, maden ocaklarında vb yerlerde personele kalacak yer sağlamak gibi amaçlarla kullanılırlar.

Görece yüksek maliyete ve inşaat süresine sahip betanarme binalar karşısında ucuz prefabrik ev fiyatları dikkat çeken bir unsur iken, kısa inşaat süreleri de Van'da evini kaybetmiş yurttaşlarımızın yeni bir ev ihtiyacını kısa sürede karşılayabilir. Üstelik bu evler son derecede estetik bir tasarıma ve modern bir mimariye sahipler. Aynı zamanda son derecede sağlıklılar. Bu konuda belki devletimiz de çeşitli yollarla teşvikler sunabilir.

Van gibi ülkemizin güzel bir köşesini yıkan depremden sonra, kutu gibi, estetikten uzak beton binalar dikmetense, depreme dayanıklı, uygun maliyetli, modern ve estetik bir tasarımı olan prefabrik evler teşvik edilmelidir diye düşünüyorum. Ancak pek çok deprem uzmanın da dediği gibi, deprem öldürmez, bina öldürür. Bir bina deprem anında yıkılmasa dahi, devrilen eşyalar, elektrik ve doğalgaz kaçakları gibi nedenlerle tehlikeli olabilir. Bu da depreme karşı evde alınacak önlemlerini iyi belirlenmesi ve bir deprem ülkesi olan yurdumuzda herkesçe iyi öğrenilmesi ve uygulanması gerektiğini gösteriyor.