13 Mayıs 2017 Cumartesi

Kanıksanmış Anlamsızlık!

Tam da uzun süre ara verdiğim bu bloga bir şeyler yazıp paylaşayım demiştim ki kendimi bir anda "İyi de ne yazacağım?" sorusu ile karşı karşıya buldum. Tamamen yapacak önemli bir şeye sahip olmamanın verdiği boşluğu doldurma gayesi içerisinde, zaman öldürmenin yollarını ararken ben, tam da içinde bulunduğum vaziyetin üzerine bir kitap yazılacak kadar mühim bir konu olduğunu idrak ettim. Elbette ki bir kitap yazacak halim yok burada. Ancak yine de bu yazı için bir konu bulmuş olmaktan dolayı da gayet mutluyum.

"Yapacak önemli bir şeye sahip olmamak" tam da üzerine düşünülmesi gereken bir konu gerçekten. Neden yapacak önemli bir şeye sahip değilim? Girişebileceğim tüm eylemler önemsiz midir? Yoksa ben önemli kabul edilebilecek herhangi bir şeyi yapabilme gibi bir kabiliyete sahip değil miyim? Ya da belki de, yapabileceğim tüm olası şeyleri önemsizleştiren bir durum mevcuttur. Belki de artık anlamlı bir şeyler yapmak için vakit çok geçtir. Belki de artık bir şeyler yapmanın anlamı kalmamıştır. Yapacak önemli bir şeye sahip olmamanın getirdiği anlamsızlık algısı aynı zamanda değersizliği de beraberinde taşımaktadır. Öyle ya, bir anlamı olmayan herhangi bir şeyin nasıl olur da değeri olabilir?

Evet, artık çok geç! Bu durumu kabullenmek gerek. Nasıl ki beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastayı hayata döndürmek mümkün değilse, nasıl ki yaydan fırlatılmış bir oku geri getirmek olanaksız ise, nasıl ki kalkış saatinde havaalanına ulaşamadığınızda uçağınız sizi beklemeyecekse, anlamlı bir şeyler yaparak değerli biri olabilmek için de önceden bir takım şeyler yapmak gerekir. Bu konuda muvaffak olunamazsa insan kendisini bir anlam, bir değer ifade eden herhangi bir eylemde bulunamayacağı naçar bir vaziyette buluyor ki, zamanı geri döndürmek, başarısız olunan bir oyuna yeniden başlamak gibi mümkün olmadığından, geriye bir tek içinde bulunulan durumu kabullenmek kalıyor. Ancak bu öyle kolay değil. Zira bu durumu kabullenmek insanın kendi öz varlığının anlamsız olduğunu da kabul etmesi manasına geliyor. Çünkü anlamlı ve de değerli bir şey yapamayan herhangi bir kimsenin varlığının herhangi bir derecede anlam ve değer sahibi olması mümkün değildir.

Böyle kimseler varlıklarının anlamsızlığını kabullenmek durumundadır. Mevcudiyetlerinin bir önemi olmadığı gibi yoklukları da önemli bir kayıp arz etmez. Ancak en anlamsız, değersiz kişilerin bile varlıklarını kanıksamış ve yokluklarında bir eksiklik duyacak ve hatta yerini dolduramayacak kadar çaresiz kimseler bulunur. Bunlar genellikle bu kişilerin aile fertleri ve yakın arkadaşlarıdır. Bu nedenle varlığının anlamsızlığını idrak eden kişi mevcut varlığını idame ettirmekteki yegane amacı  bu kimselerin kendisini kanıksamış olmasında bulabilir. Bu durum insanın bir tür kendini varoluşa mahkum etmesine ve adeta usta bir tiyatro sanatçısı gibi, kendinin değil başka kimselerin kendisine biçtiği rolü oynamasına yol açar. Oysa içten içe gerçekleştirdiği tüm eylemlerin bir anlam ve bir değer ifade etmediğini bilmektedir. İşte tam da bu noktada kişi kendini kanıksanmış bir anlamsızlıkta bulur. Zordur ve bu durumu taşımak ciddi manada metanet gerektirir. Bir insanın bu dünyada taşıyabileceği en ağır yükü omuzlarına almıştır bu kimseler. Mevcudiyetlerini başkaları için sürdürmek...

Hiç yorum yok: