7 Ocak 2020 Salı

Yabancı Dil Yetmez, Programlama Dili De Öğrenin

Günümüzde artık hemen her şey içinde kodlanmış programlar içeren bileşenlere sahip. Teknoloji ile her geçen gün daha da iç içe geçişen insan yaşamı düşünüldüğünde, herkesin programlama dillerinden en azından birini iyi derecede bilmesi büyük bir avantaj sağlayacaktır. Özellikle de gelecek ve kariyer planlaması yapan gençler, İngilizce gibi artık olmazsa olmaz bir yabancı dilin yanına en azından bir de programlama dilini eklemeleri büyük fark yaratmalarına imkan tanıyacaktır. Çünkü hangi alanda çalışacak olurlarsa olsunlar, programlama dili bilgisi onlara önemli avantajlar sağlayacaktır.

Mesleki alanlardan mühendisliği ele alalım. Özellikle de makine mühendisliğini. Makineler bir zamanlar tamamen mekanik olarak çalışmakta, kontrol üniteleri bile çeşitli fizik kanunları esas alınarak geliştirilmiş mekanik bileşenler idi. Ancak artık elektronik ve bilgisayarlarla iyice iç içe geçmiş durumdalar. Elektronikten ve bilgisayar kodlarından anlamayan bir makine mühendisi, içinde bulunduğumuz çağda ne kadar başarılı olabilir? Robotlar ve robotik bileşenler artık her yerde.

Ekonomi ve finans alanını düşünürsek de durum aynı. Bir zamanlar insanlar grafikleri ve verileri inceler, analizler yapar ve yatırım kararları verirlerdi. Bu uzun  bir zaman alır ve insan psikolojisinin zaafları nedeniyle zaman zaman hatalı kararlara yol açar, neticede kar etmeyi bırakın ciddi zararlarla karşılaşılmasına neden olurdu. Ekonomiye ne kadar hakim, aynı anca onlarca hatta yüzlerce veriyi hızla yorumlayabilen ve içine duygularını karıştırmadan nesnel kararları hızla alabilen kişiler ancak başarılı olurlardı ki bu kişiler de zaman zaman pahalıya mal olan hatalar yapmaktaydılar. Artık küresel piyasalarda alım ve satım yönünde kararları bilgisayar programlarına bırakan şirketler olduğunu biliyoruz. Bu programlar bir insanın karar verme aşamasında göz önünde bulunduramayacağı kadar çok veriyi eksiksiz bir şekilde analiz edip, pek çok farklı sinyali değerlendirip, duygusal etkiler kesinlikle barındırmayan kararlar verebiliyorlar. Kodlama sırasında algoritmaları düzgün oluşturulmuş ve iyi kodlanmış bir program piyasadaki hiçbir önemli alım veya satım sinyalini kaçırmayacak, tereddütsüz karar verecek ve emri ilgili kuruma anında iletecektir. Satış sinyallerini biraz daha düşüş veya yükseliş olur umuduyla görmezden gelip eldeki kardan olma gibi bir hataya da düşmeyecektir. Yani artık aklı başında bir yatırımcı yatırım kararlarını kendi alan değil, bu işi düzgün yapacak programı kodlayan yatırımcı olacaktır.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Tarımdan sağlığa, ulaştırmadan gıdaya kadar her türlü sektörde artık bilgisayar programlamayı bilmek bir avantaj sağlayacaktır. Bu nedenle özellikle de henüz yolun başında olan gençler hem İngilizce'yi hem de en azından bir programlama dilini çok iyi seviyede öğrenmeliler. İngilizce sayesinde tüm dünyayla iletişim kurabilme ve onların bilgi ve tecrübelerinden faydalanabilme olanağı kazanırken programlama dilleri ile de iş yaşamında karşılaştığı sorunlara çözümler üretebilme ve yeni imkanları, fırsatları ortaya koyabilme imkanı yakalamış olur.

4 Ocak 2020 Cumartesi

Küreselleşme Tersine Mi Döndü?

2000'li yıllarda tüm dünyada küreselleşme rüzgarları esmekteydi. Ülkeler, ekonomiler ve farklı kültürler arasındaki sınırlar gittikçe silikleşiyor, pek çok kişi kendini dünya vatandaşı olarak tanımlıyordu. Ancak ne olduysa oldu, bu rüzgar tersine esmeye başladı.

Küreselleşme birey olarak düşünüldüğünde ister gelişmiş ister gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor olsun, tüm herkes için faydalı bir gelişmeydi. Yurtdışındaki bir ülkeden istediğiniz bir ürünü sipariş edebiliyor ve arada ithalatçı olmadan kolaylık temin edebiliyordunuz. Ayrıca ülkeler arasındaki ticaret de çok daha kolaydı. Bir başka ülkeye gidip yerleşmek ve o ülkeye uyum sağlamak günümüzdeki durumla kıyasla çok daha az zorluğa sahipti. Bu durum mal ve işgücünü daha akışkan hale getirdiğinden ekonomik açıdan her bakımdan insanlar için faydalı bir durumdu. İşsizliğin yüksek olduğu ülkelerde düşük maaşlarla çalışmak zorunda kalan kişiler işsizliğin düşük olduğu ve daha yüksek maaşla çalışabilecekleri ülkelere yerleşebiliyorlardı.

Şimdi de bir başka ülkeye yerleşmek veya yurtdışından mal ve hizmet tedarik etmek mümkün. Ülkeler yine kendi aralarında ticaret yapıyorlar. Ancak atmosferde artık küreselleşme rüzgarı yok. Aksine artan nasyonalizm, radikalleşme, kutuplaşma ve ticaret savaşlarının kesif rüzgarları var.

Öncelikle ticaret savaşları tüm dünya ekonomisini durgunluğa itiyor. ABD-ÇİN arasında baş gösteren savaş aslında bir süper gücün konumunu koruma ve büyüyen bir devin yoluna devam etme mücadelesi. Bir tür bilek güreşi. Ancak bu savaşın sonucu olarak ABD'deki insanlar Çin'de üretilen ürünleri ticaret savaşları nedeniyle konulan ek vergiler yüzünden çok daha pahalıya almak zorunda kalıyorlar. Bu onların refahını düşürürken mal ve hizmetlere olan talebin daralması genel olarak ekonominin küçülmesi, küçülmüyorsa bile büyümesinin yavaşlamasına neden oluyor. Çin tarafında durum daha kötü. Çin'li firmalar en büyük pazarlarına mal ve hizmet satmakta zorlanıyor. Sonuç olarak Çin ekonomisinin büyüme hızı bu durumdan ciddi olarak olumsuz etkilenirken, Çin'li işçiler işsizlik riski ile karşı karşıya kalıyor.

İki ekonomik dev arasındaki bu bilek güreşi tüm dünyayı olumsuz etkiliyor. Üstelik AB ve Güney Amerika ülkelerinde de ekonomik gidişat umut vermiyor. Küresel bir durgunluk tüm dünyayı sarmış durumda.

Ticaret savaşları ve durgunlaşan küresel ekonomi nedeniyle ticari ilişkiler zayıflarken ülkeler arasındaki çıkar çatışmalarının yol açtığı gerilimler ve çeşitli terör eylemleri farklı toplumların birbirlerine karşı toleranslarının azalmasına, milliyetçi akımların güçlenmesine, toplumların birbirlerini çok daha kolay düşman olarak tanımladığı bir ortamın oluşmasına yol açıyor. İşte farklı bir ülkeye gidip yerleşmek de bu nedenle zorlaşıyor. Bir göçmenin hangi ülkede olursa olsun sırf farklı bir etnik kimliğe sahip olduğu için bulunduğu ülkede ayrımcılığa uğrama, kötü muamele görme ve hatta ciddi bir saldırı ile karşı karşıya kalma olasılığı 2000'li yıllarda olduğundan kat kat fazla. Çünkü yabancı düşmanlığı özellikle de gelişmiş ülkelerde yükselen bir trend.

Küreselleşme rüzgarı ile zayıflayan sınırların sağladığı ekonomik refah artışı rüzgarın tersine dönmesi ile birlikte refah kaybına dönüşüyor. Bunun sorumlusu ise kesinlikle göçmenler olamaz. Ancak en çok bu durumdan zararı onlar görecektir. Göçmenleri suçlayanlar bu tür davranışları göstermelerine yol açan tüm etkenlerin aslında kendi ülkelerinin yöneticileri de dahil olmak üzere tüm dünya liderlerinin güç yarışı ve ihtirasları olduğunu fark edemiyorlar. Faturasını da hep birlikte ödüyoruz ödeyeceğiz. İster göçmen olalım, ister olmayalım.

3 Ocak 2020 Cuma

Bir Uyumsuzun Güncesi

Uyumsuzluk bir insanın başına gelebilecek en kötü şeyler listesinde başlarda yer alıyor olmalı. Sosyal ihtiyaçları olan bir hayvandan öte bir varlık olmayan biz insanlar, yeme içme gibi sosyalleşmeye de ihtiyaç duyuyoruz. Ve bir insan gerçek manada ancak ve ancak yaşadığı toplum içinde sosyalleşebilir. Bu gereklilik içinde yaşadığı toplum ile arasında uyumsuzluk varsa sosyalleşme ihtiyacının etkin ve verimli bir şekilde karşılanmasına mani olur.

İçinde bulunduğu toplum ile uyumsuz, benzer zevkleri, benzer davranış kalıpları olmayan, hayata bakışı ve değer yargıları bakımından içinde bulunduğu toplum ile büyük ölçüde zıtlaşan bir insan için kalabalıklar içinde yalnızlık kaçınılmaz bir durum haline gelir. Öyle ki en doğal sosyal ihtiyaç olan biri ile konuşma, dertleşme için bile kendine uygun muhatap bulamayabilir. Böyle bir durumda sosyal çevreyi değiştirmek yegane çözümdür. Ancak sosyal çevreyi değiştirmek hemen hemen hiçbir zaman kolay değildir. Öyle ki bazen bir şehri, bazen de bir ülkeyi terk etmeyi gerekli kılabilir. Tüm bunlar kendi içinde başka başka zorluklar içeren konular olduğundan pek çok sosyal uyumsuz için mümkün olamamaktadır. 

Karşılığını bulamadığı bir sosyal çevrede yalnızlaşan insan bu duruma ne kadar tahammül edebilir? Ya da akıl sağlığını koruyarak bu durumla ne kadar süre mücadele edebilir? Elbette bu soruların cevapları kişiden kişiye değişecektir. Ancak herkes için bir dayanma sınırının varlığı kolaylıkla anlaşılabilir. 

Sosyal uyumsuz uyum sağlayamadığı toplumu suçlayamaz. Sonuçta toplumu oluşturan hiçbir bireyin herhangi bir kişi ile uyum sağlamak gibi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Sosyal uyumsuz hiçbir kimseden kendine uyumlu olmasını bekleyemez. Mümkünse kendinden ödün vererek kendisi uyum sağlamalıdır. Bu durumda ise kendine yabancılaşma ve özsaygı kaybı ortaya çıkar. Sen sen olamadıktan sonra sendeki senin ne anlamı kalır? 

Peki sosyal uyumsuz ne yapacak? 

Şu anda bir sosyal uyumsuz olarak bu sorunun cevabını bulabilmiş değilim. Eğer bir gün cevabını bulursam buradan paylaşırım elbette, tabi sosyal çevremi değiştirme fırsatını daha önce yakalamazsam.

1 Ocak 2020 Çarşamba

Gelişen Teknoloji ve İnsan Hayatına Etkileri

Teknolojinin insan yaşamını kolaylaştırdığı tartışılmaz bir gerçek. Artık her birimizin cebinde bir zamanlar servet değerinde olan ve ancak çok güçlü şirketlerin sahip olabildiği bilgisayarların işlem gücünün kat kat fazlasına sahip telefonlar bulunuyor. Bu telefonlarla sadece telefon görüşmesi yapmıyor aynı zamanda mesajlaşıyor, çektiğimiz fotoğraf ve videoları paylaşıyor, gerekli notları alıyor, zaman zaman hava durumu, trafik yoğunluğu gibi bilgileri ediniyor, bankacılık işlemlerini gerçekleştiriyor, alışveriş yapıyor ve burada hepsini saymanın mümkün olmadığı kadar çok şeyi yapabiliyoruz. Tüm bunlar yaşamımızı oldukça kolaylaştırıyor ve büyük konfor sağlıyor. 

Gelişen teknoloji aynı zamanda insan sağlığını da olumlu etkiliyor. Daha yeni ve gelişmiş cihazlar hastalıkların tanı ve tedavisinde yeni olanaklar sunuyor. 

Teknoloji ülkelerin ekonomileri üzerinde de oldukça etkili. Şirketler gelişen teknolojiyi takip ederek verimliliklerini artırıyor. Böylece daha yüksek karlar elde edebiliyor veya rakiplerine karşı maliyet avantajı kazanabiliyorlar. Çetin rekabetin yaşandığı piyasalarda düşen fiyatlar ise tüketicilerin mal ve hizmetlere daha uygun fiyatlarla ulaşabilmesini sağlıyor. 

Tüm bunlar ve elbette daha fazlası teknolojinin faydaları. Peki teknolojinin hiç zararlı yanı yok mu? Elbette ki var. Öncelikle insanları kendine bağımlı hale getiriyor. Teknoloji her ne kadar insanların iletişimini kolaylaştırsa da insanlar arasındaki iletişimi aslında soğutuyor. Evet, belki dünyanın öbür ucundaki biri ile görüntülü sohbet edebiliyoruz, onun paylaştığı fotoğraf ve videoları izleyebiliyor, yorum yapabiliyor, beğenebiliyor veya tepkimizi gösterebiliyoruz. An be an adım adım ne yaptığını takip edebiliyoruz. Ancak bunu yaparken yanımız bulunanlara eskiden gösterdiğimiz ilgiyi gösteremiyoruz. Sosyal medya üzerinde yapılan bir paylaşımın beğeni sayısı pek çok insani değerin önüne geçmiş durumda. İnsan ilişkileri gelişen teknoloji ile birlikte sığ ve yüzeysel bir hale dönüşüyor. Binlerce takipçisi olan sosyal medya fenomenleri bile aslında büyük bir yalnızlık içinde olabiliyor. Teknolojiye bağlı yeni psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başladı bile. 

Aynı zamanda teknoloji pek çok meslek dalını öldürüyor. Artık geleneksel anlamda gazeteciliğin sonu gelmiş durumda. En son ne zaman gazete aldınız? Bu yazıyı yazarken ben en son ne zaman gazete aldığımı hatırlamadığımı fark ettim örneğin. Kitaplar artık yavaş yavaş elektronik kitaba dönüşüyor. İnsanların yaptığı pek çok işi asla ve asla yorulmayan, acıkmayan, ihtiyaç molası vermeyen, uyuması, dinlenmesi gerekmeyen, yaptığı işten sıkılmayan robotlar giderek artan oranda devralıyor. Peki sonuç? Pek çok meslek yok oluyor, fabrikalarda insan emeği ile yapılan pek çok işi robotlar üstleniyor ve yok olan meslek dallarında çalışanlar ile işini robotlara kaptıranlar işsiz kalıyor. Bu insanlar hayatlarını idame ettirebilmek için bir şekilde para kazanmak zorundalar. Bir şekilde kendilerine gelir sağlamak zorundalar. Teknoloji nedeni ile işsiz kalan birkaç bin kişi olsa bir şekilde çözüm bulunabilirdi ancak onbinler, yüzbinler teknoloji nedeniyle işsiz kalacak. Hatta dünya çapında düşünülürse milyonlarca insan işsiz kalacak. 

Yıllarca bir işi yapmış ve o alanda ustalaşmış bir kişinin işini kaybedip hiç de uzman olmadığı bir alanda iş bulması pek çok açıdan sarsıcı. Öncelikle ustalaştığı alanda kazandığı miktarda geliri acemi olduğu alanda kazanabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu durum yaşam standardında dramatik bir düşüşe yol açacaktır. Böyle dramatik bir değişim şüphesiz insan psikolojisi üzerinde çok olumsuz etkilere yol açacaktır. Aynı zamanda benimsenmiş, özümsenmiş bir işi kaybedip tamamen acemisi olunan bir başka işe adapte olmaya çalışmak başlı başına bir stres kaynağıdır. Başarısız olma kaygısının yaratacağı gerilim yine insan psikolojisini olumsuz etkileyecektir. 

Teknoloji şüphesiz yepyeni iş fırsatları ve iş alanları yaratmaktadır. Ancak genellikle bu alanlar teknik bilgi ve beceri gerektirmektedir. Örneğin en azından bir bilgisayar programla dilini bilmek, bir takıp bilgisayar programlarına ileri seviyede hakim olmak gibi. Genç ve dinamik nesil bu konulara hızlı bir şekilde uyum sağlayabilirken orta ve üst yaşlara doğru gidildiğinde uyum sağlama güçlüğü katılaşmaktadır. 50 yaşındaki bir kişinin oturup daha önce hiç ilgilenmediği, hatta ne olduğunu dahi bilmediği, JAVA, C gibi programlama dillerini, veya bilgisayarda resim ve video düzenleme, montaj ve efektleri nasıl yapacağını öğrenmesini ve bu alanda kısa sürede uzmanlaşmasını ne kadar bekleyebilirsiniz? 

Teknoloji artan bir hızla gelişiyor. Eskiden on yılda gerçekleşen gelişim bir yıldan kısa sürede gelişebiliyor. Basit bir örnek verecek olursak, eskiden yüksek teknoloji ürünlerinin yeni modelleri yılda bir çıkarken artık yıl içinde iki üç yeni modelle karşı karşıya kalabiliyoruz. Hemen her yeni model uyulması gereken bir takım yenilikleri beraberinde getirirken aynı zamanda bir takım mevcut alışkanlıklardan ve uygulamalardan vazgeçilmesini de gerektirebiliyor. Bu baş döndürücü hıza ayak uydurmak hiç de kolay değil. Eskiden dedeler ve nineler torunlarını anlamakta zorluk çekerken artık anne ve babalar çocuklarını anlayamıyor. Hatta büyük kardeşler küçük kardeşlerini anlayamıyor. 

İnsanın teknoloji ile imtihanı giderek zorlaşıyor. Umarım insanlık insanlığını kaybetmeden teknoloji ile uyum  sağlamanın stabil bir yolunu bulabilir.